3 Haziran 2011 Cuma

"DR. SİYAMİ ERSEK"LİLERE TEŞEKKÜRLER...

Galip Erdem’in, "Büyük Acilin Kapısında" isimli bir yazısını okumuştum yıllar önce. Hayatın şaşaası, neşesi, karmaşası, gümbürtüsü ve bütün hızı ile sürdüğü sırada bir kişinin bir hastane aciline muhtaç olması ve ölüm kalım mücadelesi verdiği anlara ait duygusal ve mistik bir yazıydı... Kesip saklamıştım ama daha sonra göçebelik yaşantısı içinde (!) bu kupürü yitirdim, aklımda izi kaldı… 

31 Mayıs Salı sabahı üç günden beri göğsümde dolanıp duran acı o kadar şiddetlendi ki, başıma ne geleceğini anladım: Bu konudaki uzmanlığı "tecrübesiyle sabit olan" Yumuşhan (Günay) ağabeyimden dinlediklerimi uygulamaya koydum! Üstüme bol ve fermuarlı bir pantolon ile düğmeleri kolay açılır bir gömlek giydim. (Çıt çıtlıyı tercih ederdim ama arayacak zamanım yoktu.) Tabii gömleğimi fanilamı çıkartıp giyindim!

Kızım İlay’ı uyandırdım. Korkutmadan, kendimi fena hissettiğimi, beni hastaneye götürmesini söyledim… Dr. Siyami Ersek Hastanesi acilini dolduran kalabalığı görünce, "Eyvah! Bunlardan bana sıra gelene kadar burada ölürüm!" diye düşündüm… Fakat gencecik çocukların gayretli çalışmaları kalabalığın süratle "elden geçmesini" sağlıyordu!

Kalp grafisi, kan tahlili derken tere batmış vücudum zangır zangır titremeye başladı… Bu arada omzuma bir el dokundu. Evden çıkarken aradığım sevgili doktorum 4. Kardiyoloji Kliniği Şefi Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen’di…  Durumumun vahimliği ortadaydı. O da anladı, "Büyük Acilin Kapısında" bulunduğumu… Bir odada bir yatağa uzandım. Üzerimdekilerin tamamı nylon poşetler içinde kızım İlay’a teslim edildi... 

O anda kafama dank etti: kişioğlu yaşarken, mavi, yeşil ve kırmızı noktalar peş peşe diziliyor. Bunların sıklığı, yan yana, üst üste gelişleri hayatımızın renklerini oluşturtuyor… Ama o bir tek andan sonra bu renkli noktalar yok oluyor ve hayat dediğimiz büyük ırmaktaki maceramız, bir köpük patlayıp nasıl yok olursa aynen o şekilde yok oluyor…

İdrakimin bu noktasında, kendimi, renkleri solmak üzere olan ve "Büyük Acilin Kapısına" düşen köpükleri yeniden nehre iade etmede uzmanlaşmış insanların eline bıraktım!

***

Bunların kimler olduğunu merak edeceksiniz…
Tabii ki, en başta TC Sağlık Bakanlığı Dr. Siyami Ersek Göğüs Kalp ve Damar Cerrahisi Eğitim ve Araştırma Hastanesi'ni tüm dünyadaki benzerleri içinde en öne çıkartmaya çalışan, yılmadan, yorulmadan gayret gösteren Başhekim Prof. Dr. İbrahim Yekeler...

Bana, ya bir köpük gibi uçup gideceğimi veya hasta yaşayarak uluslar arası ilaç firmalarına para kazandıran bir madene dönüşeceğimi ikaz edip, "Yaşama tarzını bir an evvel değiştir!" diyen Doç. Dr. Kemal Yeşilçimen... Değerli mesai arkadaşı Doç. Dr. Sait Terzi…

Anjiyo ve stent uygulamasını Siyami Ersek’in adına yakışır biçimde hayranlık verici bir soğukkanlılık ve uzmanlıkla yürüten Doç. Dr. Zekeriya Nurkalem ile uygulamayı sihirli elleriyle gerçekleştiren Uzm. Dr. Seçkin Satılmış… Yoğun Bakım’ın genç ve enerjik doktorlarından Dr. Mehmet Karaca ve en büyük korkum, stent sondasını tere yağından kıl çeker gibi çıkarıp canımı acıtmadan yaramı kapatan Dr. Nijad Bakhshaliyev!
Ve…
Beynine artık kan gitmeyen, kendilerini idare etmekte aciz... Ailelerinin hastanelere adeta "tıktıkları" hastalara bir evlat şefkatinden daha fazlası ile bakan genç, güzel, güler yüzlü hemşireler Fatma Canlı, Seda Özgen, Esra Kınık,  Nurdan Konca, Zennure Kara, Fatma Kostakoğlu, Filiz Yalçın, Mikail Orhan, Hilal Uçar, Havva Erşahin…


"Derin hastalar" için "derin hastahane" tamlamasını yakıştırdığım yoğun bakım ünitesindeki 48 saatten sonra hastanenin yeni bir bölümüne getirildim. Derin hastanede gördüğüm ilginin aynen devam etmesi müthiş bir rahatlama duygusu uyandırdı bende. Üstelik göz ucu ile baktığım yerler, ıslak mekanlar pırıl pırıldı... Çamaşır suyu kokusu ile karışık hafif bir parfüm kokusu bile vardı. Ayağa kalktığımda bunun yoğun bakımdan kurtulma sanrısı değil hakikat olduğuna tanık oldum. Gencecik hastane personeli her sabah tüm katı dezenfekte ederek temizliyor, nöbeti bitene kadar da bu temizliği sürdürüyordu...

Şimdi dönelim kliniğe geldiğim ana: Merkez binanın beşinci katındaki 3. ve 4. Kardiyoloji Klinikleri hasta kabul bankosunda yeşil gözleri ışıl ışıl beni karşılayan Dr. Siyami Ersek Kule Bina 5. Kat Servis Sorumlusu Hafize Tekcan başta olmak üzere şu satırları yazdığım ana kadar bana ailelerinden biri gibi bakan, ihtimam gösteren herkese teşekkür ediyorum. Tek istedikleri biraz daha itibar (maddi ve manevi) olan bu hemşirelerin adını alabildiklerim şunlar: Zahide Büyük, Emine Diker, Aycan Özdemir, Ayten Tanıyan, Emel Öğütçü, Ayşe Kuvan Demir, Songül Taşar...

Teşekkür… Teşekkür… Teşekkür…

Hastane hakkında daha geniş bilgi için: http://www.siyamiersek.gov.tr/

3 yorum: