6 Aralık 2025 Cumartesi
Fatih Akın’ın filmi Amrum hakkında: Zevk alamadım Alman kederinden!
Yahya Kemal Beyatlı’nı, “Kar Musikileri” şirinden, kendi kendime tekrar ettiğim nefis bir mısraı vardır: “Duydumsa da zevk almadım İslâv kederinden.” der üstat. Bundaki melankolik/marazi durguyu besleyen unsurlar muhtemelen yüzyıllar boyunca yaşanan her türlü felaket olduğu kadar kuzey coğrafyasının yarattığı atmosfer olmalıdır. Ancak Yahya Kemal bu ağır ve bulaşıcı kederi duygudaşlık (empati) göstererek hissetse de, bin yıllık birikim eseri İslav Kederi’nde kalamaz. Üstat, zihnini işgal eden bir başka şehir ve ‘erganun’dan (org) çıkan ahenk yerine başka bir ahenge, Tanburi Cemil Bey’in yarattığı Şark ahengine dalar. Yani erganundan çıkan acılı İslav kederi notalarının üzerinden kendi âlemine akar ve Türk coğrafyasındaki derin daüssıla ve kederi duyumsadığını söyler.
Okuyucumun aynı duyguyu hissetmesi için şiirin tamamını veriyorum: “Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu / Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu. “Bir kuytu manastırda duâlar gibi gamlı / Yüzlerce ağızdan koro hâlinde devamlı,“Bir erganun âhengi yayılmakta derinden, Duydumsa da zevk almadım İslâv kederinden.“Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta, Tanbûri Cemil Bey çalıyor eski plâkta.“Birdenbire mes'ûdum işitmek hevesiyle / Gönlüm dolu İstanbul'un en özlü sesiyle.“Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık, / Uykumda bütün bir gece Körfez'deyim artık!”
…
Dünyada ün kazanan Türk aslılı Alman yönetmen Fatih Akın’ın “Amrum” filmini izledikten sonra değerli iki sinema yazarı arkadaşımla yaptığımız uzun sohbet sırasında ara ara film hakkında da konuşurken aklımdan geçenler bunlardı. Fatih’in sanatında ne kadar ilerlediğini ve artık üstadane işlere imza attığını değerlendirdik. Doğrusu diğer arkadaşlarımdan bağımsız olarak filmin beni kendi dünyasına çektiğini, duygudaşlık (empati) yapmamı sağlayacak kadar sanatkarane olduğunu net biçimde söyleyebilirim. Bunda beis yok. Çünkü Fatih Akın, Amrum’da bunu başarmış.
Fatih Akın filmin hikâyesini kendisi gibi bir yönetmen ve senarist olan Hark Bohm'un çocukluk anılarından yola çıkarak birilikte yazmış. Hikâye özetle şöyle: Nazi Almanya’sı savaşı kaybetmek üzeredir. Berlin ağır bombardıman altındadır ve bir SS subayı hamile eşini ve çocuklarını Amrum adasındaki küçük bir köye yollar. Büyük erkek evlat Nanning Bohm’u takip eden kamera onun gözünde bize bu kederli öyküyü anlatırsa da zaman zaman kamera bir tür “yönetmenin gözüne” dönüşerek Nanning’i çevreleyen uçsuz bucaksız ve soğuk doğaya döner. Bu doğa Spinoza’nın “tanrısını” hatırlatan bir donukluktadır ve çok mesafelidir: bir dilim beyaz ekmek, bıçak ucuyla sürülecek incecik bir katman tereyağı, bir tatlı kaşığı bal bulmanın nerdeyse imkânsız olduğu ada köyünde Nanning, Nazi yanlısı annesine ekmek, bal ve yağ bulma mücadelesi verir. Adadaki köylülerin en büyük mücadelesi ise kısıtlı kaynakları kullanarak hayatta kalabilmektir ancak öte yandan gizli gizli Nazizm’in yıkılmasını ummakta ve beklemektedirler.
Bütün bu olup bitenlerden ortaya büyük bir keder duygusu çıkıyor ve finalde hikâyenin gerçek kahramanı Hark Bohm’un bu soğuk, kederli, can yakıcı manzarayı acılı bir yüzle seyrettiğini görüyoruz. Fatih Akın görüntü yönetmeniyle el ele vererek ortaya görsel standardı oldukça yüksek ve etkili bir atmosfer filmi çıkartmış. Coğrafyayı ta özüne kadar içselleştiren kamere filmin duygusunu seyirciye aktaran birinci etkene dönüşüyor. Fakat ben, bu kısa duygudaşlıktan sonra hemen Tanburi Cemil Bey’in nağmelerini işitmeye başladım.
1945’lerde yaşanan ve tekrar tekrar benzerlerini seyrettiğim bu hikâyelerin silik hayalleri Akın’ın görüntüleri üzerinde süperpoze oluşturmaya başladı, bulanıklaşarak yitip gitmeden şunları da düşündüm: bir tür “seçilmiş travma” haline gelen II. Dünya savaşı yıllarında yaşanan acılar, türevleri “tamam artık bitti” derken bir kere daha perdeye geliyor ve yine gelecek gibi görünüyor. En hafifi ile deja vu, en sert tabiri ile karabasan olarak!
Ve evet süperpoze giderek bulanıklaştı, yerine çok canlı ve net biçimde Filistin (Gazze), Doğu Türkistan, Ukrayna görüntüleri düştü: yani anlatıcılarını bekleyen dünyanın gerçek sorunlarının fotoğrafları.
Almanya sinemasından bağımsız olarak şunu da ekleyebiliriz. Ne yapmak gerek, yani Filistin, Doğu Türkistan, Ukrayna veya hali hazırda yaşanan büyük felaketler, acılar için Hollywood’da yani sermaye lobileri mi kurmalıyız? Yeni dağıtım ağları mı işletmeye alınmalı? Ne yapmalı ki sinema, Marksın dediği gibi “insanlığın gerçek sorunla ile hemen şimdi” ilgilensin?
🎬🎬🎬🎬
Amrum’un Künyesi: Yönetmen: Fatih Akın / Senaryo: Fatih Akın, Hark Bohm
Görüntü: Karl Walter Linderlaub / Müzik: Hainbach / Oyuncular: Jasper Billerbeck, Laura Tonke, Lisa Hagmeister, Kian Köppke, Lars Jessen, Detlev Buck, Diane Kruger, Matthias Schweighöfer, Hark Bohm / Almanya Yapımı, 2025.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder