20 Eylül 2025 Cumartesi
KILDAN İNCE, KILIÇTAN KESKİNCE
Dünya ayağa katlı! “Filistin’e özgürlük! “Gazze Gazzelilerindir! Soykırımcı İsrail” sloganları atan Avrupa ülkeleri insanları sokaklardan yatıp kalkmaya başladı! İş neredeyse isyana gelip dayanacak kadar ilerledi ki, hayret! Türkiye’den de sesler yükselmeye başladı! Adama sormazlar mı birader, “Bugüne kadar neredeydiniz?” diye! Ama ne gam, onlarda cevap bitmediği gibi bugün Filistin için ayağa kalkan Batılı elitler ve avam tam tersi bir tutum içine girse bunlar hemen ama bu sefer daha gür sesle aksini söylemeye başlar. Bunu nerden mi çıkarıyorum? Şuradan ki, Kızıl Çin bütün acımasızlığı ve Şeytana hizmetkârlığı ile Doğu Türkistan’ı eşi benzeri görülmemiş bir zalimlikle buharlaştırırken Batılı elitlerden hala kolektif bir “Dur!” ihtarı gelmediği için bizimkilerin gündeminde de Uygurlar yoktur!
Hollywood’dan ve Batı Avrupa sinemasından şerefli insanların İsrail bağlantılı film şirketleri ve festivallerine koyduğu ambargo büyük yankılar uyandırırken bizim festivallerden de bazı sesler yükselmeye başladı. Bir yıl boyunca kültür sanat hayatına kendi bildiklerince yön verenlerin ne tür bir tepki vereceklerini, festival programlarına ne gibi ekler yapacaklarını bekleyip durdum. Nihayet bir bienal açılışında birkaç kişi Filistin için sözler etti ama hala festivallerin ana omurgasına eklemlenen bir gelişme yok. En son Altın Koza bülteninde, “Gazze Şimdi! Seçkisi” isimli bir bölüm açıldığını öğrendik! Seçkide, Arab ve Tarzan Nasser kardeşlerin Cannes Film Festivali’nin Belirli Bir Bakış bölümünde En İyi Yönetmen Ödülü’nü kazandıkları filmleri “Bir Zamanlar Gazze’de” (Once Upon a Time in Gaza, 2025), Filistinli usta yönetmen Rashid Masharawi’nin son filmi “Yitik Düşler” (Passing Dreams, 2024), İranlı yönetmen Sepideh Farsi’nin Cannes’ın ACID bölümünde gösterilen belgeseli “Yüreğini Eline Al ve Yürü” (Put Your Soul on Your Hand and Walk, 2025) filmleri yer gösterilecekmiş. Aslında, etraflıca planlanan bir program beklerdik ama her şeye rağmen bir bölüm açılması çok olumlu bir gelişmedir.
Biliyoruz ki, hem Altın Koza hem Altın Portakal 1970’lerden sonra ciddi politik tutum takınarak kamuoyunu etkileyen iki büyük film festivalimizdir ve çok daha fazlasını yapacak, farkındalık yaratabilecek etenliklerdir. Bu yüzden bilhassa bu iki festivalden beklentimiz tabiatıyla uüksektir. Üstelik Batı Avrupa’daki Cannes Film Festivali gibi öncüleri “insan hakları” söz konusu olunca İslâm, Hıristiyan, Arap, İngiliz demeden daima haksızlığın karşısında ses getiren filmler ile “author” yönetmenleri programlarına alarak tüm dünyada farkındalık oluşturmakta pek mahirler. Program, yönetim, konuk ağırlama gibi hemen her alanda bu festivalleri takip ederek kendi mecralarını bulan ulusal festivallerimizin, biraz da ağabeylerinin “avant garde” tutumunu içselleştirmelerinde fayda vardır. Böylece Batı’dan bir ses yükselmesini beklemeden kendi felsefi, etik, vicdani duruşumuzla herkesten önce biz öne çıkmış oluruz ki, milletimiz de böyle davranışları hafızasına kazır ve asla unutmaz!
Şimdi şurada bir özeleştiri yapmamın da vakti geldi. Kızılderililerin, binlerce yıllık topraklarını (vatanlarını) savunan masumlar, Avrupalı kaçkınların ise aslında soykırımcı katiller olduğunu fark ettiğim günden beri genel olarak “Yalanlaştırma Makinesi” dediğim Hollywood’a, filmlerine ve onları inanılır ve katlanabilir kılan oyunculara hep önyargı ile bakmışımdır. Fakat bu son günlerde Amerikalı ve Avrupalı film aktör ve aktrislerinin, çok uzun zamandan beri devam eden suskunluklarını bir yana atarak gerçek karakterlerini göstermelerinden sonra anladım ki, onlara çok ama çok fazla yüklenmişim. Bu insanlar önlerine Yahudi sermayenin serdiği bütün imkânları ellerinin tersiyle iterek insan olduklarını, karakter sahibi olduklarını, şeref ve haysiyetin parayla değil onurlu bir duruşla mümkün olduğunu gösterdiler ve ben onlara bugün büyük hayranlık duyuyorum! Tanrı herkesi böyle bir sınavdan geçirir mi bilemiyorum ama onların sınavı sahiden çetin ve yürüdükleri yol “Sırat Köprüsü” kadar ince ve keskindir! Ve biliyorum ki, Sırattan keskin ve ince bu köprüyü geçip istenilen sonuca ulaştığınızda “vicdanınızın cenneti” sizi bekliyor olacak!
Ey vicdan, ahlak sahibi karakterli Amerikalı, Avrupalı ve diğer ülkelerin yıldız oyuncuları, sinemacıları, sanatçıları hepinizi saygıyla selamlıyorum!
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder