25 Aralık 2022 Pazar

Toknoloji Harikası Avatar, Teknolojiyi Yerin Dibine Batırıyor-2

2009 sonbaharında ilk Avatar filmini Kanyon’daki ön gösteriminde seyrettiğimde herkes gibi ben de çok etkilenmiş övgü dolu bir yazı döktürmüştüm. O eleştirimde neler neler söylemişim, şimdi açıp okuyunca kendimi takdir ettim! Latife bir yana hala daha doğru tespitler olarak gördüğüm bölümler şöyle:

James Cameron’un yönettiği AVATAR, hiç çekinmeden söyleyeyim, kocaman bir kolaj. Salvador Dali’nin tablolarını andıran Pandora gezegeninin insanları “Maymunlar Cehennemi”nden fırlamış gibiler. Dünyalıların bedenleri tıpkı Matrix’te olduğu gibi zihinsel olarak diğer bir bedene geçebiliyor! İnsan bedenleri uzay gemilerindeki laboratuvarda uyurken, zihinleri genetik melezleri olan Na'vi bedenlerine girip Pandora’da dolaşıyorlar. “Kıyamet” filminin savaş sahnelerindeki gibi tablolaştırılmış savaş sahneleri var (kimileri şiirsi şiddet veya şiddetin şiiri diyor!).

Pek çok modernizm karşıtı veya eleştirisi filmde defalarca kullanılmış pagan ilkellerin tapınma ayinleri, tabiat ana ile birleşme, ağaç kültü, Şaman ayinleri, Orta Çağ Japoncasında olduğu gibi, kelimelerin ve cümlelerin gerçek anlamları değil teatral ve artistik anlamlarının kullanılışı…

Yönetmen bunların hiç çekinmeden kesip filmine yapıştırmış.

Teknoloji harikası AVATAR’ın aynı zamanda iki yönlü bir kehaneti olduğunu söyleyebilirim. Dünyanın yok olacağı, dünyalıların kaybedeceği kehaneti… Buna karşılık insanoğlunun sadece zihinsel olarak değil, fiziksel olarak dönüşmesiyle bir kurtuluşun mümkün olabileceği…

Filmin günümüze uygulanabilir imalı bir dille anlatıldığı da su götürmez: Pandora (Orta Doğu ve Afganistan’ı) Dünyalı kapitalist şirketler topluluğunun kontrol ettiği askerler ise basbayağı ABD askerini sembolize ediyor. Çünkü verilen mesajlardan biri, tıpkı Oliver Stone’un “İskender”inde bir komutanın İskender’e değdi türden bir mesaj içeriyor: “Her şeye sahip olamazsın!” Bu söz bugünkü dünyamızda ekonomik olarak kapitalistler ve tabii siyaseten de Amerikalılardan başkasına söylenebilir mi?

İmkânsızların bir araya getirildiği ve inandırıcı kılındığı AVATAR’ın en ilginç yanlarından biri bilim, teknoloji, devlet erki, kapital ve asker bileşiminden oluşan “süper gücün”, ok ve yay, zırhı kurşungeçirmez gergedanlar, dişleri çelik köpekler, dev bedenli ve kanatlı kuşlar (Ebabil kuşlarının yaptığın yapıyorlardı) ile mağlup edilmesiydi. Tarihin akışına ters bu tutumun gerçek dünyada da gerçekleşmesi için dua etmeden önce şunları söyleyelim:

Tarih boyunca göçebeler, ok ve yay kullanarak yerleşikleri yendi. İskitler, Hunlar, Avarlar, Ak Hunlar, Macarlar, Hazarlar, Peçenekler, Göktürkler, Moğollar ve nihayet Oğuzlar (Selçuklu ve Osmanlı devletleri). Ancak yerleşiklerin bu ebedî yenilgileri, çiftçilerin modern topun arkasına geçerek atlı okçuları durdurmasıyla tersine döndü. 17. Yüzyıldan beri teknolojinin zaferi söz konusu. AVATAR bu teknolojinin artık sürdürülebilir olmadığını, teknolojiyi yaratan insan ırkının yok olmaya mahkûm olduğunu söylüyor. Bana göre filmdeki en önemli mesajlardan biri budur… Her ne kadar tarihî gerçeklere ters düşüyorsa da insanın hoşuna gidiyor.

Gelelim serinin yeni filmi “Avatar: Suyun Yolu” masalına. Cameron görsel bir masal anlatmayı tekrar deniyor. Birinci filmde kaldığımız yerden başlıyoruz. Düşman bertaraf edilmiş, herkes mutlu mesut yaşıyor. Ancak intikam için dönen “Avatar Quaritch” karşısında ikinci bir zafer kazanamayacağını düşünerek ailesi ile ormandan kaçan aslen dünyalı kahramanımız “Avatar Jake” Pandora gezegenine farklı bir şekilde uyum sağlamış, suda yaşayan ve devasa balinalar dâhil her tür su canlısı ile “kanka” olan “Metkayina” su kabilesine sığınıyor.

Avatar 1 de ormanda her ne yaşandıysa, Avatar: Suyun Yolunda da denizde aynısı yaşanıyor. Yönetmen seyircisini 2 saati aşkın bir süre boyunca üç boyutlu görsel bir akvaryuma hapsediyor! Balinalar, Avatarlar, “su atları” Üç Biraderler(!) isimli bir kayalığın sınırladığı bir havuzda sürekli yüzüyorlar, yüzüyorlar yüzüyorlar!  

Sonunda “Teknoloji Uygarlığı” çelik ve baruttan oluşan korkunç güçleriyle Pandora’nın bu bölgesini de kana bulamakta geçilmiyor. Japon denizcilerin ileri teknoloji ile balina avından ödünç alınmış gibi duran balina avı sahnesi hepimizin içini acıtan bir mecaz: insanoğlu teknolojiyi kullanarak doğada milyarlarca yıldır var olan “biyolojik gerçekliği” yok ediyor!

Deniz yaşantısının koruyucu annesi, bestekâr “Ana Balinanın” beyni dev bir enjektör tarafından emildiğinde seyirci de “Artık yeter” noktasına geliyor ve kızılca kıyametin kopuyor. Bu hesaplaşma sahnelerinde tıpkı birinci filmde olduğu gibi Avatarlar, teknolojiyi yeniden ezip geçiyor ve seyirci derin bir “oh” çekiyor.

Tarihin akışına ters düşen bu masalsı final, bir gün gerçeğe dönüşür mü? Ok ve mızrak kullanarak teknolojik saldırganlığı durdurabilir miyiz yoksa feylesofun birinin dediği gibi “İnsanlık kendi yok oluşunu ilme mi borçlu olacaktır?”

***

GÜNÜN SÖZÜ

“Çünkü bütün büyük pagan mitolojilerinde olduğu gibi, Keltlerde de baştan sona doğaya güven vardır, oysa kilise öğretilerinde Âdem ve Havva’nın günahlarıyla doğa öyle yozlaşmıştır ki artık erdemli bir yönü kalmamıştır.”

Joshep CAMPBELL

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder