6 Kasım 2022 Pazar

SİNEMA YOLUYLA ÖTEKİLEŞME

Çocuklarımızın rüyalarına sahip çıkmamız gerektiğini vurgulayarak, “Hollywood sinemasının ürettiği her kahraman hastalıklı bir gulyabanidir” demiştim.

Avatar filmini izledikten sonra bir tür düşünce devrimi ve aydınlanma yaşamış olduğunu varsaydığım ünlü yönetmen James Cameron, “gulyabaniler” üretmekte mahir iki devi, Marvel ve DC’yi kıyasıya eleştirmiş! 26 Ekim 2022 de internette yayınlanan bir haberin devamında şöyle söylüyordu Cameron: “Marvel ve DC’deki büyük ve muhteşem filmlere baktığımda karakterlerin kaç yaşında olduğu önemli değil, hepsi üniversitedeymiş gibi davranıyorlar. İlişkileri var ama gerçekten yok. Çocukları yüzünden işlerini asla ertelemiyorlar. Bizi gerçekten temellendiren ve bize güç, sevgi ve bir amaç veren bazı şeyleri bu karakterler yaşamıyor ve bence film yapmanın yolu bu değil.

Cameron nazik bir dille “karakter” dediği bu “naylon tiplerin” insandan başka bir şeyin imgesi olduğunu ima ediyor ki, bu da tam olarak “gulyabani”ye denk düşüyor.

Yine aynı internet sitesinde bir başka ünlü yönetmenin bir başka platform için söyledikleri kayda değer. Tim Burton da medya devi Disney şirketleri ile çalışmayı “kapana kısılmak” şeklinde tarif ettikten sonra “Farklılıklara pek yer yok!” demiş…

“Kafana silah dayayan mı var? Bilet alıp o filmlere gitme veya internet platformlarında bu filmleri seyretme!” itirazı yükselebilir… Ancak bilindiği gibi, hem sinema salonları hem de diğer platformlar bu naylon tiplerin istilası altında. “Bilinçlenmemiş” sinema seyircisine seçenek bırakmayan “farklılıkları yok etmeye” veya farklı olanları düşman göstermeye dayalı bu istila özellikle çocukları ve gençleri hedefliyor. Nerdeyse 30-40 yıldır bu filmlerle büyüyen kuşakların bu tipleri birer karakter sanması, onlarla özdeşlemeleri… Karamsar bir ifadeyle söylersem, ötekinin kahramanlarını rüyasında görenler, “ötekileşiyorlar”.

***

İlk Yıkılacak Değer Sanattır

Günlerdir yaşadığımız tartışmalar, festivaller, sinemalar ve sanal medya platformlarında “gulyabanileri” seyrederek ötekileşen, kendi toplumunu öteki gibi görenlerin ürkütücü yaklaşımlarından kaynaklanıyor!

“Borazan Sesleri” adlı yazımda, sanat ve kültür hayatımızın kısır ideolojik çekişmelere alet edilmemesini umut ederek, “itidal” çağrısında bulunmuştum. Kim dinler…

Sonunda olanlar oldu. Ancak “kışkırtıcı ajanların” iddia edebileceği ve maddi manevi bütün toplumsal kurumları ilzam edecek bir iftira ortalığı karıştırdı. Sanat ödülü almak için kürsüye çıkanlar da “amudu kırık bir politik duruş” adına bu feci iftiraya sahip çıktılar.

Borazan seslerine şimdi bir mızrak ucu kadar keskin ve can alıcı sözler eşlik etmeye başladı. Ciddi siyasi ve toplumsal sonuçlar yaratacak bu tür kışkırtıcı söylemlerin dönüp dolaşıp yok edeceği –hem de ilk olarak yok edeceği değer-, sanatın kendisidir.

***

Cici, Melodrama Mesafeli

Berkun Oya’nın Netfilx için çektiği uzun metraj filmi “Cici” daha önce aynı platform için gerçekleştirdiği “Bir Başkadır” üslubunda bir aile dramı. “Alamancı Bekir” ve ailesinin yaşantısını “geçmiş-gelecek-şimdi” gelgiti ve sarmalında izliyoruz. Alamancı Bekir (Yılmaz Erdoğan) babalık etmek ile bencilce hayallerini, Havva (Nur Sürer) eş ve anne olmakla hemşirelik hayallerini, Kadir (Okan Yalabık) önce arkadaşlıkla hasetliği sonra yönetmen olmakla geçmişle hesaplaşmayı, Saliha aşkıyla çaresizliğini yönetemediği için mutsuz oluyorlar. Ailede herkes başka bir havada, başka fikirde. Âşık Veysel’in “Kim okurdu kim yazardı / Bu düğümü kim çözerdi / Koyun kurt ile gezerdi / Fikir başka başka olmasa” sözlerini hatırlatan aile içi bir dağınıklık…

Oyuncu kadrosundaki her bir oyuncunun filmin ana akışı ve özü ile kimyalarının uyuştuğu çok belli, sorunsuz. Özellikle Havva’nın gençliğinde başlayan ve eşi tarafından yıkılan daha sonra bir tür karikatüre dönüşen (çünkü artık bunamıştır) hemşirelik hayalinin “kamera temizleme körüğü ve tansiyon aleti körüğü” ‘değişmece’siyle (mecaz) anlatılması çok hoş ve devamlılığı sağlayan anlatım hoşluğu…  Kısaca, bambaşka, harika, yepyeni, öncü bir film olmamasına, izlerken bazen ileri sarma duygusu uyandırmasına rağmen Cici, eski Yeşilçam aile dramlarını çağrıştırıyor ama melodramlaşmıyor… 

Berkun Oya’nın metni ve kamerası tıpkı mekân ve karakterlere mesafeli oluşu gibi melodrama da aynı mesafede…

(Film Notu: 10/6,9 – IMDb Notu: 7.4)

***  

GÜNÜN SÖZÜ

Bizde de var böyle “Amerikano”lar…  Hiçbir şeyden haberi yoktur dünyadan... Amerikanca konuşur ve Amerikan literatürüyle tarih, dünya, coğrafya mütalaa eder… E, olmaz tabii.

İLBER ORTAYLI (Bir sohbetinden iktibas)

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder