Konya’da gizlice kaydedilip servis edilen köpek öldürme görüntülerini izledikten sonra kelimenin gerçek manası ile ümidim kırıldı! Evet, insanoğlunun “insandan daha aşağı” olabileceğini biliyorum ama yine de kırıldı ümidim.
Her gün, “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek işe başlayan ve
en azından Cuma namazlarını kaçırmayan eli kürekli bu yaratıklar dillerinden
“Yaratılanı hoş gör Yaratandan ötürü” lafını da hiç eksik etmezler…
Köpek katilleri de dâhil bu toplumun yüzde 99’u, Hz.
Peygamberin harbe giderken hamile kedi yüzünden askerlerinin yolunu
değiştirdiği, dönüşte bu kediyi sahiplendiği ve hırkasının veya bir başka
eşyasının üzerinde uyurken uyanmaması için kapladığı parçayı kestiği hadisesini
bilir… Mukaddes kitabımızda, Enam Suresinde 38. ayette hayvanlar için “Yeryüzünde yürüyen bütün hayvanlar ve
kanatlarıyla uçan bütün kuşlar da ancak sizin gibi birer ümmettir"
ayetini en azından Cuma vaazlarında duymuşlardır.
Cehennem ve Tufan Arasında
Osmanlı Türkiye’sini gezen Batılı seyyahlar gezi notlarında
Türklerin hayvanlara ne kadar merhametli davrandığını, merhametsizlik edenleri
ise ağır biçimde cezalandırdığını not etmişlerdir. Vakıf Haftası’nda kürsüye
çıkan hemen her konuşmacı Fatih Sultan Mehmet Hanı’ın hayvan vakfı kurduğundan,
daha sonra bunun milli bir geleneğe dönüştüğünden söz eder. Her “ter ü taze” millici
yazar, muhafazakâr dergilerde mutlaka camilerde güneş saatlerinin yanına
kondurulan kuş evlerinden bahsetmeyi, millici olmanın anahtarı sayar… Sözler,
yazılar etrafımızda uçuşur da işte bir an gelir, bir takım “itler” üstelik de
“barınak”ta himaye edilmek üzere toplanmış masum hayvanları ellerindeki
küreklerle kafalarına vura vura öldürürler… Bu “Cehennemimizdir!”. O katilleri, “Hey! Ne yapıyorsun?” diye haykırarak
durdurmak yerine sessizce izleyenlerse “Tufanımızdır!”.
Mehmed Akif’in söylediği gibi…
“Yâ Râb, bu uğursuz gecenin yok mu sabâhı?
Mahşerde mi bîçârelerin, yoksa felâhı!
Nûr istiyoruz... Sen bize yangın veriyorsun!
'Yandık! 'diyoruz... Boğmaya kan gönderiyorsun!
Esmezse eğer bir ezelî nefha, yakında
Yâ Rab, o cehennemle bu tûfan arasında.”
Tevarüs Etmiş, Gelenekleşmemiş
Tevarüs etmiş bir “merhamet/hoşgörü
kültürü” içinde debeleniyoruz. Bu kültürün edinilme biçimi elbette kulaktan
dolma. İdrak seviyesine çıkartılıp bir “tarzı hayata” haline getirilememiş.
Yani düşünce başka uygulama başka ki, en korkunç hal, bu haldir. Rahmetli Cemil
Meriç, Göztepe Tütüncü Mehmet Efendi’deki evinde, Göztepe Parkı’na bakan
pencerenin tüllerinin Mevlana biblolarının arasında uçuştuğu bir Haziran
öğleden sonrasında tam öyle söylemişti: “Evladım
dünyadaki en kötü hal ne şudur, ne budur. En kötü hal söyledikleriyle
uyguladıkları farklı olandır…”
O Cemil Meriç ki, Marksist bir entelektüelken, Konya’ya tren
ile seyahat ettiği bir sırada bir gencin “Sen
bizden değilsin!” sözüyle “biz”e
dönendir… Peki, büyük bir dehayı kendine döndüren o genç adam Konyalı ise barınakta
Allah emaneti hayvana zulüm eden diğer adam kim oluyor?
GÜNÜN SÖZÜ
Cameron Diaz ve Tim Burton’dan sonra Rezervuar Köpekleri,
Pulp Fiction, Kill Bill, bir Zamanlar Hollywood'da filmlerinin yönetmeni
Quentin Tarantino da “Gulyabaniler”
üreten Hollywood hakkında sert ifadeler kullandı:
“Küçükken Marvel çizgi romanlarına bayılırdım. Eğer bu
filmler 20’li yaşlarımdayken çıksaydı çok mutlu olurdum. Ayrıca o zaman vizyona giren tek film de olmazlardı. Başka
filmlerin arasında olurlardı. Bildiğiniz gibi 60 yaşıma geldim. Yani bu filmler
için pek de heyecanlanmıyorum. Hoşlanmadığım tek şey, sadece bu filmlerin
yapılması. Hayranlar ve hatta stüdyolar için heyecan uyandıran tek şey bunlar.
Bu filmler, şu anki çağı temsil eden tek şey. Başka şeyler için pek fırsat yok.
Beni rahatsız eden de bu.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder