3 Ağustos 2012 Cuma

Bir Elinde Cımbız, Bir Elinde Ayna

Eskiden okuduğum bazı kitaplara sardım şu sıralar. Yakup Kadri’nin Nur Baba ve Ankara romanlarını tekrar okudum. Osmanlı devletinin kuruluşu esnasında Yeniçeri’lerin inançlarını en yüksek ölçüde tutan Bektaşi tarikatının, 20. Yüzyılda bir tekkesinin çürümüşlüğünün anlattığı bölümler gerçekten sancılandırıyor insanı. Hatayî’nin (Şah İsmail), “Hatayî hal çağında / Hak gönül alçağında / Bin Ka’be’den yeğrektir / Bir gönül al çağında” tarzı şiirlerindeki pırıl pırıl Türkçe mistisizmin yerini artık kösnül ve tahahmmur etmiş (ekşimiş şarap tadında)sözler almıştır. Ankara romanında ise daha devlet kurulurken hayatını ortaya koyan dağ gibi askerler, devlet kurulup akçalı işler dönemi başlayınca, yabancı elçilik davetlerinde komik reveranslarla yabancı madamaların elini öpen, iki büklüm saray dalkavuklarına dönüşmüşlerdir. Buna karşılık aydın kesimden gençliğin ideal bir Türkiye yaratması için çalışan şahsiyetler de çıkmıştır…

Her nedense bu düşünceler içindeyken Orhan Veli Kanık’ın meşhur şiirinin en meşhur bölümünü hatırladım:

ne atom bombası,
ne londra konferansı;
bir elinde cımbız,
bir elinde ayna;
umurunda mı dünya!

Bugün bu şiirden yola çıkarak bir film çekmenin tam zamanıdır diye düşündüm. Hem dünyanın hem de Türkiye’nin hali karşısında insanlığın durumu şiirdeki tür bir vurdumduymazlıkta düğümleniyor. Gazetelerin internet sayfalarında üst sol köşeye bloklaşmış siyesi birkaç haberden sonra alt kutucuklarda Kapitalizmin nimetlerinden –özellikle özgürlük nimetinden- sonuna kadar yararlanan ve dünyanın gidişatından “kendi önemli gelecekleri” için endişelenen ama aynı zamanda bu kaosta daha fazla para kazanan, kârının çokluğuyla mest bir halde, “ölmeden önce mutlaka yapılacak 1000 şeyi”, tatil yapıp bronzlaşırken sıraya koyan azınlık güruhun hikâyesi ile alın teriyle yaşayan, yaşamaya çalışan milyonların hikâyesi…

Dünyaya yeniden gelsem komünist olur muydum? Hayır, ama insanoğlunun Kapitalizm karşısında çektiği acılara dur diyecek bir bloğun içinde -bilhassa günümüzde- mutlaka bulunurdum… Bugün artık dünyadaki adaletsizli o safhaya gelmiştir. Tahammül sınırları zorlanmaktadır. Önceki gün eleştirisini yazdığım Batman gibi hezeliyatla dolu bir filmde bile, ciddi bir Kapitalizm savunuculuğu vardı. Özgürlükleri sonuna kadar kullanan azınlık, kötü çoğunluğun tüm kötücül çabalarına rağmen eninde sonunda kazanıyordu. Buna karşılık abartılı kötülere dönüştürülmüş karakterler maddi imkânsızlık, plastik kart, banka kredi borçları ve günlük mesai sarmalı içinde elleri kolları zincirlenmiş biçimde yaşayan esir milyarları temsil ediyordu… Entelektüel boyutta “patetik yanılgı” bu olmalı!

Sözlerimin belki daha iyi anlaşılması için Yakup Kadri’nin Ankara romanında “bir elinde cımbız /  bir elinde  ayna / umurunda mı dünya yaşayışındaki Türkler için getirdiği eleştiri ve tavsiyeye bakın.

“… Sanki herkes, orada mevcut olmayan bir başkasının rolünü oynamakla meşguldü. Neşet Sabit, içinden Milli Mücadele devrindeki sade, samimi ve şiddetle şahsi, karakterli hayatı hasretle andı. Hiç şüphesiz o anormal devir devam edemezdi. Fakat onu canlandıran ruh bu devrin yaşama prensibine de hâktim olacaktı. Türk kadınları, çarşaf ve peçelerini işe gitmek daha kolay olur diye çıkartıp atacaklardı. Onun için cemiyet hayatına atılmasının manası yalnız bir çeşit salon cemiyetlerine karışmak olmayacaktı. Evet, Türk kadını, hürriyetini dans etmek, tırnaklarını boyamak ve Rue de la Faix’nin kanunlarına esir bir süslü kukla olmak için değil, yeni Türkiye’nin kuruluşunda ve kalkınışında kendisine düşen ciddi ve ağır vazifeyi görmek için isteyecekti, kullanacaktı. Ve Türk erkekleri garplılaşma hareketini, Tanzimat beyinin Garpperestliğiyle, alafrangalığıyla bir ayarda tutmayacaktı.”


ALTYAZI: “Harriett Beecher Stowe, Tom Amca’nın Kulübesi kitabı ile sadece dünyanın meşhur kadınları arasında en ileri mertebeyi işgal etmekle kalmamış, tarihin en kritik bir devrinde Amerikan halkının kaderini çizilmesine yaptığı etki belki hiçbir kimsenin yapamadığı kadar büyük olmuştur… Elbette köleliğin kaldırılması bir tek kişinin eseri değildir ve olamazdı da.” Kirk Monreo.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder