24 Mart 2012 Cumartesi

Sinemaya Salon Darbesi

Son zamanlarda çok sık duyulmaya başlanan, “… film salon bulamadığı için gösterimden kaldırıldı” veya “filanca yönetmen salon bulamadığı için filmini gösterime sokamıyor…” haberleri eski günleri hatırlamama vesile oldu. Bakın 25 yıl önce neler olmuştu…


Türkiye’de yabancı filmlerden alınan rüsum, salonların gösterim standardı, gösterilme oranları gibi konulara fena halde kafayı takmış bulunan kapitalist Hollywood patronları, hükümetleri marifetiyle Türk hükümetini ve bu konuda gerçekten milli çıkarları koruyucu bir kalkan görevi yapan Kültür Bakanlığı’nı baskı altında tutuyordu. Haber aynı zamanda bu yüzden gizlice, iki ayrı kutbu temsil eden iki ayrı gazeteye, aynı günde yayınlanmak şartıyla sızdırılmıştı! Çünkü ABD adına tehdidi USA Ticaret Baklanlığı savuruyordu ama T.C. Ticaret Bakanlığı bu konunun doğrudan muhatabı değildi. Muhatap Kültür Bakanlığı idi… 

Türk bürokrasisinde, Turgut Özal’ın “Bir kere delinse ne çıkar? Benim memurum işini bilir!” ifadeleriyle başlayan gevşeklik giderek teslimiyete dönüşmeye başlamıştı. Özal hükümetinin Kültür Bakanı’nın bu teslimiyetçi tavra karşı duruşunu desteklemeyecek de ne yapacaktık? Amerikalılar özetle ve aşağı yukarı diyordu ki, “Bu salonları yıkıp yerine cep salonları, AVM’ler ve bunların içine de sinema salonları yaptırılacak! Türk filmleri bu salonlarda ancak Amerikan filmlerinden sonra ve ancak yüzde 25 oranında gösterilebilecek!” Galleria açılmış, sıraya Capitol, Ak Merkez gibi diğer alışveriş merkezleri girmişti. Her yanda patır patır AVM yapılıyor ve içlerinde en az 8-10 cep sineması bulunuyordu!

Bakanlığın pasını es geçmedim. Kendi sütunumda, “Türk sinemasına Amerikan darbesi” başlıklı haber yaptım. Cumhuriyet benzer bir haber yayınladı… Durumu kurtarmış ve zafer kazanmış aslanlar gibi dolaşıp durmadık elbette. Nefesimizi kesip bekledik ne olacak diye? 

Aradan bunca yıl geçtikten sonra benim gibi aşağı yukarı yedi yıldır ulusal mecralarda köşe verilmeyen geçmişi bugünkü nesilden bir nebzecik olsa da iyi bilen gazetecilerin ibretle gördüğü şu: 

Hollywood’un zeki kapitalist patronları gördüler ki, Türkiye’yi kanırtarak bir şeye zorlamak mümkün değil. Bunu yaptıkları zaman başka alanlarda mesela askeri alanlarda sıkıntı doğacak. Farklı bir taktik geliştirdiler: Türkiye’deki asırlık film ithalatçılarını diskalifiye ederek büyük dağıtım şirketlerinin Türkiye şubelerini açtılar. Başlarına kimi Türkiye’de yetişip büyümüş Türkleri, Avrupa topraklarında doğup büyümüş ve Meryem Uzerli gibi kırık bir Türkçe ile konuşan kişileri getirdiler. Sözü dolandırmadan söylersek, 2018’de 30 yılı bulacak bu büyük çevirme harekâtını Türkler ile işbirliği yaparak yürüttüler. Bugün gelinen noktada bazı T.C. vatandaşları AVM türü çarşılarda bulunan lüks sinema salonlarında film gösterme imkânı bulurken bir kısmı ise sokağa atılıyor! Salon bulamıyor! Bu durumda başlıyorlar ağlamaya; “Bize salon vermiyorlar!” diye. Milliyetçi/ulusalcı gazeteciler 25 yıl boyunca, sütunlarında kendilerini paralarken neredeydiniz? Onları hiç mi okumadınız? Yoksa okuyup Zeki Müren gibi, “Biz Türküz, bize AIDS bulaşmaz!” vurdumduymazlığına mı girdiniz?

Karıncanın cırcır böceğine dediği gibi “E, şimdi de oynayın biraz!”



(23.03.2012)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder