14 Ekim 2011 Cuma

Altın Portakal’a Ağıt

Bu satırları yazdığım sırada Serdar Akar’ın yönettiği Behzat Ç. İle Erdal Rahmi Hanay’ın yönettiği Hicaz filmlerini, Gazete Sayfalarındaki Altın portakal 2 isimli sergimin açılışına denk geldiği için seyretmemiş bulunuyorum. Bugün (13 Ekim 2011 Perşembe) seyredeceğim Yürüyüş ve Zenne’yi bir yana bırakırsak izlediğim filmler hakkındaki kanaatim şöyledir: Öngörüye Ağıt, Lüks Otel ve Fedakâr sinema sanatının, uluslararası üne sahip film festivali olmanın isterlerine yaklaşamayan amatör çalışmalar olarak tarihe geçecekler (ki büyük jüri bunları ödüllendirse dahi bu gerçek değişmeyecek).


Türkiye’de Türkçe dilinde yapılan ulusal yarışmada, Türkçe altyazı ile gösterilen İngilizce çekilmiş Canavarlar Sofrası ise ikinci bir skandal olarak Altın Portakal tarihinin sayfalarına geçti bile. Festivalin dil konusunda tüzüğünü bilmiyorum. Bir tersine gidiş sürüyor. Mesela İngiliz yönetmen Bob Hopkins, Türkçe çektiği “Pazar: Bir Ticaret Masalı” (2008) ile En Film İyi Ödülü’nü almıştı. Filmin ana yapımcısının bir Türk şirketi olduğu söylenmişti. Kültür Bakanlığından bir yetkili şifahen bunu bana doğrulamıştı ama yine de ters giden bir şeyler olduğunu yazmıştım; işte o ters gidişin devam ettiğini düşünüyorum:  Türk sineması, Antalya turizmine ve bu kentin bir kültür sanat kenti olarak varlığını yeniden inşa etmesine vesile olmuştur. Buna karşılık sistemle alakalı yanlışların festivalin kendi bindiği dala testere vurması şeklinde algılandığını haber vermek zorundayım. Bu öngörüye, kimisi vehim kimisi paranoya diyebilir ama ben de “Hayır, festival film seçimi (ön jüri) ve genel değerlendirme bağlamında teklemeye başladı” diyorum…

DİĞERLERİ HAKKINDA DÜŞÜNDÜKLERİM

Raşit Çelikezer’in yönettiği Can filmi, klasik Türk sineması geleneği izinde yürüyen hem gişe hem sinemanın sanatsal isterlerine saygılı bir çalışma. Selen Uçer ve Serdar Orçin’in oyunculuk performansları beni çok etkiledi. Eğer jüri olsaydım en iyi kadın ve erkek oyuncu için oyumu onlara verirdim. Güzel Günler Göreceğiz fazla ağdalı bir öyküden yola çıkıyor. Dünyanın ve Türkiye’nin büyük sorunlarından olan göçmenlik, insan kaçakçılığı kara tıp (sağlıklı insanların organlarının rızaları dışında alınıp satılması) gibi konuları iki Kürt genci ve namus cinayetleri ekseninde yorumluyor. Nesrin Cavadzede en iyi kadın performansında Selen’den sonraki favorim! Egemen Sancak’ın yönettiği Hangi Film, Ümit Ünal’ın yönettiği Nar ve Türkçe altyazı ile seyrettiğimiz Canavarlar Sofrası ise tiyatro oyunları olarak çok başarılılar ama sinemanın büyüsünden, şiirinden mahrum ama kimi imkanlarını kullanan filmler olarak festival notlarım arasında yer aldılar. Hangi Film’in küfürbazlığı… Nar’da Serra Yılmaz ve Erdem Akkakçe faktörlerine rağmen kabaca vicdan dersi verilmesinin kekremsiliği… Canavarlar Sofrası’nın İngilizce dersi tiyatromsuluğu; Kapitalist Batı toplumları hastadır, kan emicidir gibi bir dibe vurmuş kaba saba mecazları soğuk duş etkisi yaratıyor. Diğer yandan, 40 derece güneşin altında, dere kenarında yatan kötürüm Türkmen kız ve sürekli olarak kafasını suya sokan şaşkın gazeteci sahnesiyle tüy diken Fedakar (Hüseyin Eleman), filmden çok fotoğraf makinesi ile çekilmiş bir video havasında. Bunların dışında duran dakik, modern, oyunculukları iyi ama çok fazla geometri içeren yanlarıyla Geriye Kalan ise yeril de değil, evrensel de. Benzerleri daha önce çok defalar çekilmiş bir tür klon.

68 KUŞAĞININ LİSELİ DEVRİMCİ HEYECANI

“Geç Gelen Altın Portakallar” gecesinde yaşadığım hayal kırıklığı ile boşboğazlık bir araya geldiğinde hayal kırıklığımın boyutunu varın siz düşünün. 68 Kuşağı’nın bir tür devrimci liseli formuna dönüştüğü ödül töreninde içim kıyıldı, çünkü demokrasi havarisi kesilen kimi insanların aslında özgürlük yerine bir başka tür diktatörlük için savaştığını hepimiz biliyoruz… Kimileri tarafından sergilenen bu ikiyüzlü tutuma karşın, bu havayı, varoluşlarını bir yalana bağlamadan, özleri ve suretlerini gizlemeden şöhret olmuş iki kadın cart diye ortadan ikiye yırttı. Ahu Tuğba mikrofon başına geçerek dakikalarca konuştu ve ufunetli havayı bir komedi atmosferine dönüştürdü. Ulusal Jüri Başkanı Müjde Ar ise “Ben Tarık Akan’ı film çekerken gerçekten öperdim” diyerek, tepemizde Demokles’in hayaleti gibi dönüp duran “Savaştayız yoldaşlar! Sol yumruklar havaya!” sloganının kadınca bir sevgi ifadesine, esprisine dönüşmesine sebep oldu.

EMEKÇİLER, EMEK İSTİSMARI MI YAPIYOR?

Gecede gösterilen belgesel formatındaki görüntülerde yer alan, tamamı bana ait (*.RAW uzantılı görsel dosyalar arşivimdedir) gazete kupürlerinin izinsiz kullanılmış olması konusunu ciddi bir biçimde gündeme getireceğimi bu sütunda ilan edeyim. Kütüphanelerde, gazetelerin tozlu sayfalarını alerji ve astım olma ihtimalini göz ardı ederek yaptığım arşiv çalışmalarının böylesine ucuz biçimde bir başka projenin parçası yapılması, izin alınmaması, teşekkür edilmemesi çok üzüntü verdi, canımı sıktı! 1986 yılından beri desteklediğim AKSAV’lı dostlar! Hani ödül gecesinde söylendi ya: “Emekçilere büyük hürmet gerek…” Bilmiyorsanız söyleyeyim: Ben de 212 sayılı yasaya tabii bir emekçiydim. Şimdi de bir işçi emeklisiyim!

ALTYAZI: Sahi 48. Altın Portakal’ı kimler alacak ve filmlerden geriye ne kalacak çok merak ediyorum.


1 yorum:

  1. ''NAR'' la ayni gün izlediğimiz ''Yürüyüş''ve
    ''Zenne'' hakkındaki değerlendirmenizi de öğrenmek isterdim.
    Saygılarımla.

    YanıtlaSil