27 Şubat 2010 Cumartesi

DEMOKRASİ PARADOKSU

Bildiğim kadarıyla Süleyman Demirel, hiçbir gazete ve gazeteciyi dava etmedi. Turgut Özal 2.5 gazeteden söz etti. İngiltere'den patron ithal etti. Sonrasını hepimiz biliyoruz. Her darbede çekirdekten yetişme bir gazete patronu tasfiye edildi. Kemal Ilıcak, Erol Simavi, Haldun Simavi ve Dinç Bilgin bu patronlar arasında sayılabilir. “Bu adamlar kusurdan ibarettiler bir tek meziyetleri var mıydı?” Diye soranlar olabilir. Onlara şunu derim: Gerçek manada, çekirdekten 

yetişme gazeteciydiler! Günümüzün maden ocağı, market sahibi, kartvizit dizaynırı gazete patronlarının ilk işleri gazetecilik değildir. Şimdi onlara bir sınav imkânı doğmuştur. Bakalım bu sınavdan alınlarının akıyla geçebilecekler mi? Yani tasfiyeyi göze alıp gazeteci mi kalacaklar yoksa boyun mu eğecekler? Merakla bekliyoruz…

Patronların durumu bir yana ben gazetecilik ve demokrasi konusunda iki laf edeyim:
Başbakan Tayyip Erdoğan önceki gün şöyle dedi: “Bunu yazan gazetecilerin patronlarına sesleniyorum. 'Ne yapayım köşe yazarı hâkim olamıyorum' diyemezsin, sorumlusu sensin. O gazetecinin maaşını sen veriyorsun. Bu ülkeyi germeye hakları yoktur. Bunlar edebe adaba uymaz. Herkes fikrini söylemekte serbesttir ama bu insanlara kalemleri teslim edenler kusura bakma sana burada yer yok demelidir."

Bu sözler doğrudan "özgür düşünce ve özgür ifade"nin baskı altına alınması manasına gelmiyor mu? Nitekim sesini yükselten Nazlı Ilıcak, (inşallah gazetesinden kovulmaz! http://bit.ly/bgqPn1) çok nazik ifadelerle Tayyip Erdoğan’ı doğru yola çağırıyor…
Biraz daha doğrucu olmak ve sert ikazlar gerekiyor diye düşünüyorum.

Demokrasi’nin temeli özgür düşünce ve ifade hürriyetidir. Pek çok insan yanlış bir biçimde demokrasiyi halkın kendi kendini yönetmesi, yani çoğunluğu sağlayanların yönetimi istediği biçimde sürdürmesi olarak algılar. Oysa demokrasinin en önemli özelliği, “zıt fikirlerin bir arada yaşaması ve ifade edilebilmesi”nin sağlama yeteneğidir. Herhangi bir siyasi lider bu yeteneğin bize sağladığı özgür düşünme ve ifade etme hakkımızı elimizden alacak tasarruflara gittiği takdirde “demokrasi paradoksu” meydana gelir! Takdir edersiniz ki, demokrasi paradoksu, demokratik hakları kullanarak iktidara gelmek ama güç eline geçtiğinde bu hakları görmezden gelmek veya yok etmeye çalışmak anlamına gelir.

Bugün “demokrasi paradoksu” doğmuştur.  Bu en kaba bir benzetmeyle, beşinci vitesle tam gaz ileri giden bir aracın gazını kesip, vitesini geri vitesine takmak gibidir. O aracın tüm hareket eden aksamları felç olur, parçalanır.
***
Ve bu konuya ayna tutan müthiş bir fıkra: 

 ABD kurucu Başkanı George Washington bir gazeteciyi dava eder. Dava konusu şudur:  Gazeteci Mr. George’u bir eşeğin üzerine ters oturmuş şekilde çizer. Eşeğin gittiği yönde Washington şehrini gösteren tabela vardır. Karikatürün altına, “Eşek Washington’a gidiyor” yazılmıştır. Başkana göre bu bir hakarettir. Mahkemeye gider. Yerel mahkeme, Başkan’ı haklı bularak gazeteciyi mahkûm eder. Ancak gazeteci Yüksek Mahkeme’ye müracaat eder. 
Yüksek Mahkeme davayı bozar. Gerekçesi şudur: “Amerika Birleşik Devletleri’nin kurucu anayasasının en temel ve değişmez prensibi ifade özgürlüğüdür!”


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder