25 Şubat 2010 Perşembe

Mustafa Kemal Atatürk: Biz Doğrudan Doğruya Türk Milliyetçisiyiz!

Ziya Öztan’ın, çekildiği dönem için üstün yapımlar kabul edilen, sinema dili sağlam Kurtuluş (1996) ve Cumhuriyet (1998) filmlerinden sonra, içerik olarak aynı hataya düşülmez, bundan sonraki çalışmalarda bu iki film aşılır diye ummuştum ama işte Zülfü LivaneliVeda filminde aynı hataları tekrarladı. Bazı genel sahnelerdeki (Çanakkale Savaşı, Balkan Göçü,

 İstanbul’daki göçmenlerin sefaleti, Trablusgarp sokakları gibi) yüksek standartlı çalışmaları takdir ettikten sonra şunu söylememe başta Livaneli olmak üzere Veda ekibi izin verir mi acaba?

Sinemasının olmazsa olmaz kurallarından biri şudur: Büyük başarılara imza atmış, herkesin tanıdığı, sevdiği ve hayalinde canlandırıp yerli yerine oturttuğu kahramanları senaryonun göbeğine oturtamazsınız! Oturttuysanız bile o kişinin çok bilinen hayat hikâyesinin tamamını bir tek filmde anlatmaya kalkmak hata üstüne hata yapmak anlamına gelir.

Bir sanat eseri beslendiği tüm nesnel bilgilere rağmen öznel bir üründür. Bu durumda dev tarihi kişilikleri (Veda’da Mustafa Kemal Atatürk) senaryonun merkezine oturttuğunuzda üçüncü şahıslarda kişisel, ahlaki ve ideolojik tepkilere sebep olursunuz. Kişisel tepkiler “Benim kahramanım bu değildi! Nasıl da kötü anlatmış. A a, şu olay karşısında ne kadar aciz göstermiş! Hiç beğenmedim!” şeklindedir ve çok çabuk gelişir, çok zor kaybolurlar.
Ahlaki (etik) tepkiler aslında politik (ideolojik) tepkilerimizi kurgulayan ve bizim politik ve sosyal kişiliğimizi yapan değerlerdir. Bu bağlamda sanatçının etik değerleri ile yetkin seyircinin etik değerleri çatışır ve bu politik tepkiye dönüşür. Veda’da bu tür tepkileri doğuracak pek çok örnek bulunuyor.

Veda’yı ciddi biçimde yaralayan şeylerin başında ilk ve ortaokullarda, liselerde defalarca okuduğumuz Mustafa Kemal’in hayat hikâyesinin hiçbir politik gerçeğin derinliğine inilmeden anlatılmasıdır. Doğdu, büyürken babasız kaldı, annesi onu mahalle mektebine gönderdi, hocası falakaya yatırdı, arkadaşı için falaka yedikten sonra modern mektebe gitti, herkes birbirinin üstünden atlamaca oyunu oynarken o kurmaylık dehasını çocukken gösteren oyunlar oynadı, Zübeyde Hanım’ın başkası ile evlenmesine kırıldı, Trablusgarp’ta savaştı, Balkan Savaş’ından sonra anasını cami avlusunda buldu, Samsun’a çıktı, Kazım Karabekir Paşa ona biat etti, düşmanı Akdeniz’e döktü, muzaffer bir komutan olarak İzmir’e girdi, Latife Hanım ile evlendi boşandı, bol bol sigara ve rakı içti, zeybek oynadı vs.,vs.

Peki, mesela hani İş Bankası’nın kurulması? Dersim İsyanı’nın bastırılması? Kastamonu’da halkın arasına karışması? Harf İnkılâbı tartışmaları? Güneş Dil ve Tarih teorisi ve daha onlarcasını sayabileceğim çok ciddi ve günümüzde hararetli biçimde tartışılan konular? Hiçbiri yok! “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur!” muhabbeti…

Kimi gazeteler Zülfü Livaneli’nin Veda filmini Can Dündar’ın Mustafa (*) belgeseline bir nazire gibi gösterdi. Bu yaklaşıma bakış açımı ise “Kel başa şimşir tarak” deyimi açıklıyor. Zira Mustafa belgeselinden atlanan "önemli fikir" ile Veda’da atlanan aynı şeydir...

Mustafa Kemal Atatürk, milliyetçidir. Türk milletine inanmıştır. Batılı ve komünist sosyologların ve tarihçilerin dediği gibi "bir ulus yaratmamıştır!" Atatürk, Osmanlı Devleti’nin de kurucusu olan Türk milletinin, yıkılmakta olan imparatorluktan yeni bir devlet yaratacağına inanmış bir liderdir. O, milleti ile el ele vererek yeni bir devlet kurmuştur! İşte bugün kadar Atatürk ile ilgili çekilen tüm sinema filmi ve belgesellerin atladığı nokta budur.

Atatürk’ün 1923’de söylediği şu söze iyi kulak verin: “Biz doğrudan doğruya milliyetperveriz ve Türk milliyetçisiyiz. Cumhuriyetimizin dayanağı Türk toplumudur. Bu toplumun fertleri ne kadar Türk kültürü ile dolu olursa, o topluma dayanan Cumhuriyet de o kadar kuvvetli olur.” Mustafa Kemal Atatürk (http://bit.ly/9O8eF3)

(*) http://bit.ly/aDGtL9
veya
http://www.coskuncokyigit.com/2008/10/ataturk-ve-cagdaslasmann-oznesi.html 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder