5 Şubat 2010 Cuma

Atilla Dorsay, Sadece SİYAD’ı Değil Kendini Eleştirmiş Oldu!


Bir önceki yazımda SİYAD'da yaşananların ödül gecesinde Atilla Dorsay'ın konuşmasıyla su yüzüne çıkması hakkında bir değerlendirme yapmamıştım. Ancak Bizim Gazete'deki köşemde, bu konudaki eleştiri, görüş ve temennilerimi de yazdım. İşte gazetede yayınlanan yazımın tamamı: SİNEMA Yazarları Derneği tarafından her yıl verilen ödüllerin bu yıl Beşiktaş Kültür Merkezi'nde yapılan galasına SİYAD Kurucu Üyesi ve Onursal Başkanı Atilla Dorsay'ın, SİYAD Yönetim Kurulu ile bazı SİYAD üyelerini eleştiren konuşması damga vurdu. Dorsay, bazı notlar aldığını ve bunları "ömrü ve enerjisi yeterse açıklayacağını" vurguladı. Pek çok konuk ve SİYAD üyesi ise bu konuşmanın arkasında yatan rahatsızlığı merak etmeye başladı. Atilla Dorsay'ın gecede yaptığı konuşmanın önemli kısımları şöyle:




DORSAY'IN KONUŞMASI
"SİYAD’ın onursal başkanı olaraktan, SİYAD’dan Tuncan Okan Emek Ödülü’nü almaktan son derece mutluyum.  Bu cümlelerime bağlı imalar sezenler olabilir. Böyle bir şey yok. Çünkü bir yandan Tuncan Okan benim de sevdiğim arkadaşım olan bu mesleğin öncülerinden biriydi. Onun adını taşıyan bir ödülü almak zaten başlı başına bir onur. Ayrıca emeği her zaman en yüce değer olarak kabul eden politik ideolojik görüşümden de bir değişme olmadı. Dolayısıyla bu yakıştırmalar doğru değil. Ama hiçbir şey de göründüğü kadar basit değil. Bütün bu gecelerin ardından bir takım tartışmalar, bir takım sorunlar yaşanıyor.
Bunları hemen açıklamıyoruz. Çünkü önemli olan kurumsallığın devam etmesi ama ben kenara bir yere not alıyorum. Allah izin verirse, ömür verirse, enerjim de devam ederse belki bir gün bunları açıklarım.
Sinema benim için bir araç olmadı: ne bileyim zekâmı göstermek, bilgimi ispat etmek, bir yerlere ulaşmak için bir araç olmadı. Bir amaç oldu. Ben aşağı yukarı birçok şeyimi sinemaya adadım. Galiba okurlarım bunu sezdi.
SİYAD ÜYESİ  YAZARLARA               LUMPENLİK SUÇLAMASI
Ama sinema yazarlığının geliştiğine dair başka bir gösterge daha var. Sinema yazarlarımız başka işler de yapıyorlar. Örneğin en son bir zombi filmi yaptılar. Zombi filmi deyip geçmeyin, iki arkadaş yazıp yönetti, benim hesabıma göre bir düzine de sinema yazarı rol aldı. Birkaç düzine sinema yazarı da bunu eleştirecek. İşte buyurun bir filme bayağı iş alanı açılıyor ve hareket oluyor. Bu çok iyi tabii. Hele bir de gişe de başarılı olursa. Ve tabii yazar oldukları için iyi de slogan üretiyorlar. Filmin sloganı ilginç: düğüne geldik yediler. (…) Tam lumpen bir ifade oluyor. Demek ki sinema yazarları sinema yazarlığından başka yere de sıçrayabilecekler. (…)
DÜĞÜN DEĞİL, SEYRAN DEĞİL DENEBİLİR Mİ?
Atilla Dorsay’ın bu konuşmayı neden yaptığı herhalde ilk SİYAD kongresinde oraya çıkacak. 1980 darbesinden sonra kapatılan, daha sonra benim de dâhil olduğum bir takım sinema yazarları tarafından gayrı resmi bazı etkinlikleri devem ettirilen SİYAD, daha sonra yeniden resmiyet kazandı ve Atilla Dorsay uzun yıllar başkanlığını yürüttü. Dorsay’ın SİYAD’ı genç nesle teslim etmesinden sonra birkaç dönem boyunca bir tür içe kapanma yaşandı.
1980 sonrası sinema yazarlığına karınca kararımca bazı katkılarım olması ve 1985 yılından beri film eleştirileri yazmama dayanarak kendimde şunları yazma hakkını buluyorum: SİYAD, Türkiye’deki diğer kapalı devre kurumlar gibi, üye sayısı artmasına rağmen- her geçen gün biraz daha kapalı bir derneğe dönüşüyor… Aynı dünya görüşünü paylaşan, aynı filmleri seven, aynı filmlerden nefret eden, kendileri gibi düşünmeyenlere çoğu zaman selam bile vermeyen bir grup tarafından mı yönetilmelidir, yoksa yönetim hemen her dünya görüşünden üyelerin elinde dönüşümlü olarak kullanılmalı mıdır?
İşte SİYAD’ın bir kurum olara en büyük sorunu budur ve bu sorunun temelleri derneğin 1980 yılından sonra ikinci defa kuruluşunda o günkü yönetim tarafından atılmıştır. Bu bakımdan Dorsay’ın eleştirisi aynı zamanda kendine yönelik bir eleştiridir.
Evet! Sinema Yazarları Derneği tıpkı Türkiye’deki birçok kurum gibi gerçek bir yol ayrımına gelmiştir. Ya çok sesli bir kurum olacak, ya da kalabalık ama tek sesli bir dernek seviyesinde kalacaktır. Benim gönlüm tabii ki ikincisinden yanadır. Alin Taşçıyan’ın FIBRESCI başkan yardımcısı, Esin Küçüktepepınar’ın FIBRESCI web sitesi editörü olmaları gibi uluslar arası önemde iki bireysel açılımı çoğulculukla taçlandıracak bir yönetimi ayakta alkışlayacağımı ilan ediyorum!


Bu yazı 5 Şubat 02.2010 tarihli Bizim Gazete’de yayınlanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder