7 Temmuz 2025 Pazartesi

TATİLCİ VİCDANI

Çıldırmış gibiydi. Eve dalıp koltuk kanepe altlarına saklanmıştı. Onu dışarı çıkartabilmek için epey ter döktük. Doğrusu ne olduğunu anlayamadım ama pembe, nemli burnunun üzerinde kızıl kırmızı hafif kavisli bir pati izi vardı. Çizmiş geçmiş, tam yırtılmamış. Gözümüzün içine bakarak çığlık atar gibi kısa, kesik miyavlıyordu. Onu dışarı attığımızda aynı sesleri çıkararak evin etrafında dolanıyordu.


 

Meğer bu telaşlı kedi birkaç gün önce, daha yazlığını açmamış komşularımızdan birisinin bahçesinde köpekler ve kedilerin erişemeyeceği ‘dulda’* bir yerde doğurmuş. İkisi kendisi gibi sarı rengin hâkim olduğu alacalı, biri duman rengi, diğeri gri beyaz dört yavru doğurmuş bir anneymiş. Önce karnı aç sanarak eşimin nerdeyse bir aydan beri beslediği kedi kolonisi için yaptığı yaldan vermeyi denedik, yemedi. Hiç durmadan huysuz huzursuz miyavlayıp, tıslayıp evin etrafında tur atıyor, tel kapılardan içeri geçmeye çalışıyordu. Köyden ziyaret gelen komşumuz Sebile bile kedinin bu çılgın davranışına anlam veremiyordu. 

 

Sonunda kedinin ataklarına dayanamayarak harekete geçtim: güneşten korumak için arabaya giydirdiğim örtüyü çıkartıp bagaja tıktım ve bakkala gidip tavuk ciğeri ile ton balığı konservesi aldım. Tavuk ciğeri haşlanana kadar ton balığını yağı süzüldü ve hanımefendiye servis edildi. Tenezzülen bir iki parça yedi ve huzursuzluğa devam etti. Bu arada bizde yorumlar kırıla gidiyor. Herhalde dün gelen komşu bunları sokağa attı! Hım yapar mı? Günahına girmeyelim. Farz edelim ki, attı. Peki, yavruları nerede? İşte o anda jeton düştü! Anladım ki evin etrafında dört dönmesinin sebebi çevrenizi kolaçan edin bakın eniklerimi buraya getirdim demek içinmiş. 

 

Evin etrafında yarım tur atınca bahçe musluğu yanında, hayvanlar su içsin diye konmuş olan taş yalağının karşısında bahçe malzemesi çuvalları arasında, yumak halinde kımıl kımıl yavrular. Dört ayak üzerine yürüyemiyorlar, sesleri çıkmıyor bakıyorlar ama görmüyorlar. Anne ile göz göze geldim. Bakışlarımdaki sevgiyi ve merhameti anlamış olmalı ki, gözlerini yumup açtı. Ben de aynı şekilde gözlerimi yumup açtım. Sırtı saldıracakmış gibi kavisliydi bu göz selamından sonra hemen düzleşti ve sesi değişti, şimdi tıslama, kesik miyavlamanın yerini kedi mırıltısı almıştı. İkimiz de derin bir oh çektik! 

 

Demek ki, bu güzel anne sığınacak yer olarak kedi kolonileri besleyen eşimin bahçesini seçmişti ve ben bu seçimde müspet rol oynamıştım! Bu Tanrı’nın bir sınavı mıydı bilemiyorum ama sefer güzergâhı üzerinde yavrularını emziren “Müezza” için askerlerinin yolunu değiştiren peygamber vicdanı yanında alçak gönüllü bir bağışçıktı benim davranışım. Çünkü yavruları ve bu enikleri görmeye, yürümeye, kendi besinlerini yiyebilecek hale gelene kadar tuttuktan sonra ne olacaktı? İşte meşhur sandal paradoksunu hatırlatan bir durum. Cankurtaran sandalı doludur. Denizde bir kişi kalmıştır. Eğer o kişi sandala alınırsa batacak ve herkes ölecektir…

 

Evimizde iki şahane kedi var. Eşim yazlığında bütün aç kedilere annelik ediyor. Kuru mama, ciğer ve etli yemek artıklarından ziyafetler hazırladığı gibi, sadece eski Trakya kaşarı yiyen müdavimlerini bile 

Alışverişlerde unutmuyor. Ben de elimden geldiği kadar, birkaç yıl önce veterinerden getirdiğimiz yaralı bir yavrunun köpekler tarafından boynu kırılmak suretiyle öldürülmesinden sonra, elimde uzun bir sopa kedi bekçiliği yapıyorum. Fakat şu kadarını söyleyeyim, köpekler insan davranışlarına bire bir tepki vermekte çok daha iyiler. Bahçeye elimde sopa ile çıkıp “Şeyhü’l-beled” heykeli gibi durup gözerine dik dik bakmam köpeklerin mesajı anlamasına ve yetiyor. Hemen uzaklaşıyorlar, tabii gece baskını yapmak üzere! Ancak şimdi sandal dolu durumu geçekleşti! Yaz ayları boyunca tatil beldelerinde kedi köpek beslemek zorunda kalıyoruz bu vicdanımızı rahatlatıyor ama sonbaharda işler tersine dönüveriyor. Beni kara kara düşündürtmeye başlayan durum! Yavrular için bu yaz sonunda üç şeyden birini yapmış olacağım. Birincisi yavruları evime götürmek (sandal batar!), ikincisi onlara yuva bulmak veya anneleri gibi tabiatın kucağına, kışın, gecenin ve köpeklerin insafına bırakmak!

 

Şimdilik hikayemi paylaşmakla yetiniyorum: bütün yaz boyunca bu yavrulara yuva bulmak için hem buradan, hem sosyal medya hesaplarımdan sürekli ricada bulunacağım. Haftaya görüşmek üzere…

 

----------  

DULDA

i. (Moğ. dulda)

1. E. T. Türk. ve halk ağzı. Gölge, sâye; himâye: Yiğit duldasında yiğit saklanır / Muhannette gölge olmaz dal olmaz (Karacaoğlan). 2. Kuytu, siper yer: (…) hayli aralıklı dut ağaçlarının ve kavakların duldasına yapılmıştı (Mustafa N. Sepetçioğlu). 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder