31 Aralık 2023 Pazar

KIZIL GONCALAR RTÜK'E NEDEN TOSLADI?

Oturup üst üste dört saat bir dizi izlenir mi? İzlenir. “Kızıl Goncalar”ın iki bölümünü üşenmeden izledim. Klasik melodram kalıbı üzerine oturtulmuş bir hikâye. İkiz kız kardeşler, çocuk hasretiyle yanıp tutuşan iki doktor tarafından birbirinden kopartılır, köylü ana baba bunun farkına varmaz. Yıllar sonra deprem nedeniyle İstanbul’a göçen o köylü ana baba “Faniler” adlı bir tarikata mensuptur. Faniler tarikatının genç veliahdı Cüneyd (Mert Yazıcıoğlu) normalüstü davranışları nedeniyle psikiyatri kliniğine sevk edilir. Bu kliniğin şefi yıllar önce Fanilere mensup köylü ana babadan bebek çalan Doktor Levent’tir (Özcan Deniz). Meryem (Özgü Namal) ölü doğdu sandığı kızının yaşadığından habersizken diğer kızı Zeynep’in (Beste Demirtaş) tarikattan biriyle evlendirilmesine gönlü razı olmadığı için tuhaf bir tesadüfle, bebeğini çalan Doktor Levent’in evine dalar. Doktor Levent’in babası matematik dâhisi Suavi Alkanlı (Şerif Erol) Faniler tarikatının Anadolu’daki eski merkezinde görev yapan Jakoben bir laiktir ve Faniler tarikatının kalın duvarları arasındaki bir ceylan gibi anlatılan Zeynep’e matematik öğretmeye başlar. Üstelik Zeynep’in torunu Mira’nın ikizi olduğunu bilmemektedir. Bu kadar da tesadüf olur mu? Olur, çünkü hikâyemiz melodram formatındadır. Sinemada melodram, müzikte hicaz makamı gibidir. İnsanı “ciergâh eder”, gönül tellerine dokunur, gözyaşı bezlerinin kendini salıvermesini sağlar… Fakat dizimiz basit bir melodram izleğinden görsel yanıyla kurtulmaya çalışarak, Muhteşem Yüzyıl entrika ve görselliğinden ödünçleme yapar. Bilhassa tarikat için seçilen mekânda bunu hissettirir. Bu tarikatın avlu duvarlarındaki dev hat tabloları erken dönem Osmanlı cami duvarlarındaki hatları çağrıştırsa da Ara Güler’in ikonik “Allah ve Kadın” isimli fotoğrafını daha çok hatırlatır! Tarikat içindeki insan ilişkileri ise Muhteşem Yüzyıl entrikalarıyla yarışır. Faniler tarikatının veliahtlarından Sadi Hüdayi Güneş (Erkan Avcı) ve karısı Hasna Güneş (Selen Öztürk) Fanileri avuçta tutabilmek için büyük bir ihtiras ve hırsa sahiptir. Sinek vızlasa haberleri olsun isterler. Ama Meryem yok mu Meryem! O, açtığı sadeyağlı muhteşem böreklerle hem tarikattaki entrikacıları zor durumda bırakır, hem de Atatürkçü bir aydın olduğu halde çocuk hırsızlığı yapan Doktor Levent Alkanlı ve ailesinin gemisini şapa oturtur! Diziyi seyredenler bana katılacaktır, su gibi akıyor. Ömür Atay dizi yönetmeni olarak işinin hakkını vermiş. “Üçüncü bölümde, vay neler olacak?” dedirtiyor! Sanırım bu heyecanı gıdıklayan biraz da RTÜK’ün diziye “Dur!” ihtarı çekmesi oldu. Sadeyağlı börek diye paketlenen ve tarikata gelir sağlayan müessesenin başında bulunan İdris Efendi, yağa hile karıştırarak haramı helale katar. Meryem’in başkaldırması sonucu Şeyh Efendi’ni iradesiyle sakalı kesilerek cezalandırılır. Bu yan hikâye bana Osmanlı’da kötü pabuç yapanların esnaf uluları tarafından yargılanarak, suçlu bulunması halinde “pabucun dama atılmasını” ve o esnafın meslekten men edilmesini hatırlattı. Üstelik muhafazakâr kesim neredeyse yüzyıldır, atalarımızın bu uygulamasını modern “Tüketiciyi Koruma Kanunu”nun başlangıcı sayar ve övünür de. RTÜK gerçekten bir kişinin sadeyağa hileli yağ karıştırmasından dolayı mı küplere binmiş? Şaşırdım. Aslında Suavi Alkanlı ve Zeynep arasında “28 Şubat” travmasından doğan bir krizde, Zeynep’in mantık çıkarımını kullanarak “Hepiniz aynısınız!” demesi diziyi duvara toslatan sahne olabilir. Fakat her neyse. RTÜK ve Fox kanalının arasındaki mücadeleye müdahil olacak değilim ama şunu ifade etmeliyim ki, birer kurgu olan dizi hikâyelerindeki “yerli ve millî” olana muhaliflik hiçbir şeydir. Bunlar seyredilir, konuşulur ve unutulup gider. Asıl büyük tehlikelerden biri “dil ve kavramla” oynamaktır. Saygıdeğer RTÜK üyelerine bilvesile sesleniyorum: Eğer televizyonlara, sanal platformlara ceza verecekseniz altyazı ve dublajlarda dilimiz ve kavramlarımızı perişan eden yanlışlara veya kasten yapılan “yanlışlara” ceza vermelisiniz! İşte size iki kelime iki kavram: Gazi ve Şehit! Dizi ve film altyazılarında, dublajlarda bu iki kutsal kavram tam bir keyfilik içinde ve kasten kullanılmaktadır. Bugün Amerikan askerleri için “Gazi” ve “Şehit” kavramların kullanılmasına alışmış olabilirsiniz. Peki, yarın Gazze’de Filistinli bebekleri öldürdükten sonra dans eden İsrail askerleri için de kullanılmaya başlarlarsa ne yapacaksınız? Merak içindeyim! ///////////////////////////// Stadyum duvarına i.emek +++++++++ Türkçede bir atasözü vardır: Eceli gelen köpek, cami duvarına i.er. Atalarımızın insanlık irfanına kazandırdığı büyük kültür hazinelerinden hiçbir zaman faydalanmamış olan 20. ve 21. Yüzyıl Arabistanlıları, Türkçeye yeni bir atasözü kazandırmış olabilir mi? “İstiklal Marşı”, “Ne mutlu Türküm diyene”, “Yurtta sulh cihanda sulh” ve “Atatürk portreli tişörtlere” yasak koymaya kalkan Arabistanlılara şunu söylemek isteriz: Türklükte, cami duvarına i.eyen de stadyum duvarına i.eyen sonuçlarına katlanmak zorunda kalır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder