10 Ocak 2015 Cumartesi

George Ovashvili’nin Mısır Adası (Simindis kundzuli / Corn Island ) Oscar Adasında

İlyas Salman, Mariam Buturishvili
Doğu mistisizmine, “Bu dünyanın kâşanesi kum üzerine kuruludur” ve “Gün akşamlıdır, işte geldik, işte gidiyoruz” fikirleri hâkimdir.  
Evren’i yaradan Tanrı karşısında, varlığın mesabesi hiçtir! Hint mistiklerince doruk noktasına ulaştırılan hiçlik, Müslüman mistiklerce yeni bir yoruma tabi tutulmuş ve yumuşatılımıştır: “Şu dünyadaki varlığımız ancak O’nda fena bulduğumuzda bir anlam kazanır” denkleminde sabitlenmiştir. O’nda fena bulmak için ise bu dünyanın anlık bir seyirden ibaret olduğu bilincine ulaşıp, varlığın kum üzerine bina edilmiş bir köşk gibi sel geldiğinde (zaman akıp gittiğinde) kayıp gideceği ve hiç yokmuş gibi olacağını idrak ve kabullenmek gerekir…

George Ovashvili’nin Mısır Adası, bana göre mistik temelde acıklı bir şiir söylüyor: her ne kadar yönetmen beyanlarında mistisizmden bahsetmiyor olsa da. Bazen sanatçı, amaçlamadığı bir şeye de ulaşabilir. Söyledikleri, başka anlamlar çıkarabilecek hale gelir. Zannediyorum Ovashvili böyle bir film yapmış…   

George Ovashvili ne anlatıyor? Bakalım: Her bahar, karların erimesiyle coşan Inguri Nehri’nin sürüklediği alüvyonlar, uygun yerlerde birikerek adacıklar oluşturur. Yoksul çiftçiler bu adacıklarda mısır yetiştirir. Yaşlı bir çiftçi (İlyas Salman) salıyla bir adacığa çıkar ve “Burası benim” gibisinden bayrak diker! Adamcağız adacıkta tarım yapıp yapamayacağını anlamak için toprağı eşelerken bir sigara ağızlığı bulur. Temizler ve göğüs cebine koyar. Film boyunca 'zaman' ile ilgili endişeleri başladığında ağızlığı cebinden çıkararak elinde evirip çevirecek ve dalacaktır... Salıyla taşıdığı malzemelerle bir baraka yapar. 

“Dede bu ada kimin?” sorusuyla hikâyenin en can alıcı cümlesini bize verecek olan torunu (Mariam Buturishvili) kucağındaki bez bebeğiyle, ona yardıma gelir. Çocukluktan ergenliğe geçen bu kız, hayatı, aşkı, üremeyi, yaşam severliği, masumiyeti ve göreceli olarak “fitneyi” temsil etmektedir. Göğüsleri daha yeni yeni büyümeye başlayan torun, nehrin iki yakasında birbirlerine kurşun sıkan askerlerin dikkatini çeker. Dede silahıyla gözdağı verir ancak çatışmalarda yaralanan bir asker, gece gizlice adaya sığınır. Savaş böylece onlara da bulaşır. Dede yaralı sığınmacıyı diğerlerinden saklamak zorundadır. Üstelik o, kendilerinden olmadığı halde! Asker ile genç kız arasındaki cilveleşmeler dedenin elindeki çapayı havya kaldırıp ikisi arasında bir duvara dönüşmesiyle durulur! 

Silah sesleri, gece kontrolleri, sığınmacının diğerlerinden korunması çabası gibi olaylar filmin dinamikleşmesini ve seyircinin dikkatini uyanık tutmayı sağlasa bile anlatılmak istenen bunlar değildir. Zaman hızla geçmektedir. Mısırlar olgunlaşmak üzereyken iklim sertleşmeye yüz tutar. Sel geldiğinde elde edilen her şey, “hiç” olacaktır! korkusuyla dede ve torunu erken hasat yapar. Ancak tabiat çığırından çıkar ve sular kabarmaya başlar…

Ve yeniden mısır ekme zamanı gelir. Başka bir çiftçi suların çekilmeye başlamasıyla birlikte aynı yerde yeniden oluşan alüvyon adasına, tıpkı bir önceki yıl Dede’in çıkıp bayrağını diktiği gibi bayrak diker. Toprağın tavını kontrol ederken kızın oyuncak bebeğini bulur!

Gürcü yönetmen, Müslüman Doğu edebiyatlarının temel mecazlarından birini, bu dünyanın kum üzerine bina edildiği imgesini her yıl coşan suların durulmasıyla oluşan ve her yıl sellerle akıp giden ada metaforu ile sinemasına taşıyor. Torununun, “Bu toprak kimin” sorusu ise “Mal sahibi, mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan mülk de yalan / Var biraz da sen oyalan” kavrayışını andırıyor. Bu kavrayış, iki çiftçinin toprağı eşelerken buldukları, kendilerinden öncekilerden kalan nesnelerle destekleniyor… Böylece yönetmenin  hikâyesi, minik göndermelerle beslenen tek bir metafora dönüşüyor.

Mısır Adası'nı bu şekilde okumak mümkündür. Ama mesela ekonomi temelli bir bakış filmi hiç de böyle anlamayabilir. Mülkiyet ilişkileri, ilkel tarım toplumları gibi ideolojik kavram ve argümanlara dayanarak Mısır Adası’nın bambaşka şeyler anlattığını yazabilir: “Doğanın iradesiyle emekçinin iradesi çatışması” hakkında okumalar yapabilir.

Etnik çatışmalara dikkatini bağlayan bir başkası öyküyü o açıdan değerlendirme lüksüne sahiptir. Filmin, “Birbirinizi ne yiyorsunuz? Bu toprakların bizden önce sahipleri vardı, bizden sonra da sahipleri olacak ve buna biz karar veremeyeceğiz! Öyleyse savaşmak neden?” demek istediğini söyleyebilir. (Üstelik Madagaskar adası kadar yüz ölçümüne bile sahip olmayan bu coğrafyada Çerkes, Abaza, Nogay, Karaçay, Kabartay, Balkar, Oset, Çeçen-İnguş, Azeri, Ermeni, Terkemen,  Dağıstan vb. halkları yaşıyor.)

Mitolojik okumayı tercih eden başkası, Mısır Adası'na apayrı anlamlar yükleyebilir. Sisifos’un (Sysyphus) makûs talihinden yola çıkarak meseleyi “Varoluşçuluk”a bağlar hatta belki, “Tüm anlamsızlığına rağmen insan hayatı yenmek zorundadır” yaklaşımını ekleyebilir!

Ancak ben, yazıma esas aldığım gibi mistik yanı ağır basan bir okumanın Mısır Adası filmini en iyi biçimde anlattığı fikrindeyim…

Oyuncular üzerine birkaç söz: Yönetmeni, minnacık bir kızın (Mariam Buturishvili) olgunlaşma aşamasındaki bedenini, film bağlamında gerekmediği halde çırılçıplak gösterdiği için protesto ediyorum! 
Aynı yönetmeni, İlyas Salman gibi zor bir oyuncuyu yönetmesindeki başarısı sebebiyle kutluyorum. 

İlyas Salman, bir iki kelime dışında söz söylemediği film boyunca beden dili ve yüz ifadelerini kullanarak oyunculuğunun doruklarına ulaşıyor: canlandırdığı yaşlı çiftçi karakteri ve ona hayat veren oyuncu olarak, sinema tarihindeki üstün performanslar galerisinde yerini çoktan aldığını düşünüyorum. Sinemamızın ünlü yönetmenlerinin unuttuğu veya görmezden geldiği nevi şahsına münhasır aktörün, Türkiye adına aday olan ve ‘beyaz Türkleri’ anlatan Kış Uykusu’ndaki "konuşkan" meslektaşına rağmen, Gürcü bir yönetmen marifetiyle, sinemanın Mısır Adası 'Oscar’a çıkmasını çok ironik ve çok dokunaklı buluyorum.

KÜNYE:
Mısır Adası (Simindis kundzuli / Corn Island) - Yönetmen: George Ovashvili - Senaryo: Roelof Jan Minneboo ve George Ovashvili - Müzik: Iosif Bardanashvili - Görüntü Yönetmeni: Elemér Ragályi - Oyuncular: İlyas Salman, Tamer Levent, Mariam Buturishvili / Dram, 100 Dk., Gürcistan - 2014 / Türkiye'de gösterim başlangıcı 2 Ocak 2015


 http://www.imdb.com/title/tt1863192/?ref_=fn_al_tt_1

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder