25 Eylül 2013 Çarşamba

3. Bodrum Türk Filmleri Haftası

Bodrum Belediye Başkanı Mehmet Kocadon 
(sağdan 5. kişi)ve Cinemarin sinemaları sahibi Cenk Sezgin 
(Kocadon'un sağında) Film Haftasını ekibi ile
Piyangodan dahil olmak buna denir. Adana Altın Koza'da HiltonSA'da karşılaştığım Bavul
Ajans sahibi Sayım Çınar, Bodrum Türk Filmleri Haftasına katılıp katılmayacağımı sordu. "Neden olmasın?" cevabını verdim. İş arkadaşı Mehmet Erdugan etkinliğe akredite olmamı sağladı. Etkinlik üç yıldan beri devam ediyormuş. Bodrum Sinema ve Kültür Derneği tarafından düzenlenen ve 5 gün sürecek etkinlikte gösterime yeni giren ve girecek olan 18 film gösteriliyor. Etkinliklere filmlerin yönetmenleri katılıyor. Açılış akşamı Avşar Film ve Avşar sinemaları sahibi Şükrü Avşar, oyuncu Özcan Deniz, Çanakkale Yolun Sonu yönetmeni Kemal Uzun filmlerinin gösterimine ve sohbet toplantılarına katılan sinemacılar oldular.

İlk etkinlik gecesinde Özcan Deniz'in 15 Kasım'da vizyona girecek olan "Su ve Ateş" filminin fragmanı gösterildi. Fragmanı vatandaşlarla birlikte izleyen Deniz, gazetecilere yaptığı açıklamada, sinemanın hayat boyu devam eden bir iş olduğunu söyledi. Kendi adına, içine sinen ilk filmini çektiğini söyleyebileceğini belirten Deniz, " İnşallah seyircide beğenir. Sadece kendi birikimimi en iyi yansıtabildiğim işlerden biri oldu" dedi.

CENK SEZGİN UZUN VADEDE NE YAPABİLİR?
Oasis AVM'deki Cinemarine sinemaları sahibi Cenk Sezgin, etkinliğin baş aktörü olarak Film Haftasını yönetiyor. Film gösterimlerinden önce ve sonra yapılan toplantıları idare ediyor ve genellikle emeklilerden, ev hanımlarından ve sinefil gençlerden oluşan küçük bir seyirci topluluğunun fikirlerinin kayda geçmesini sağlıyor. 


Bu oturumlardan Özcan Deniz'in Hollywood starlarına özenerek yaptığı "Özcan Deniz show" dan sonra en verimli olanı Çanakkale Yolun Sonu ile El Yazısı toplantıları oldu. Çanakkale Yolun Sonu yönetmeni Kemal Uzun ve görüntü yönetmeni Mete Şener, Türkiye'de uluslararası film yapmanını teknik-ekonomik zorluklarını anlatırken, gişe konusunda yaşanan hayal kırıklarının yeniden aynı boyutta film yapabilme imkanını yok ettiğini anlattılar. Bu konuda bir sinema yazarı olarak şunları söyledim:

ULUSLARARASI PAZAR SORUNU
Türk sinemasını uluslararası bir dağıtıma dahil olmadan çok yüksek bütçeli gişe filmleri çekilemeyeceği açık. MADO çok iyi dondurma yapıyor, diyoruz ama kendimiz çalıp oynuyoruz. Dünyadaki pek çok insan, "Evet, MADO çok iyi dondurma yapıyor, ben uluslararası markalar içinde onu tercih ediyorum" dediği zaman bu marka daha değerli hale gelir. Türkiye'de sinema ulusal bir sektör bile değilken uluslararası bir sektör olmasına çok ciddi engeller varken nasıl olur da büyük prodüksiyonlara imza atabilir? Uluslararası pazarlarda rekabet edemeyişimiz yüzünden bir otomotiv sanayi kuramayışımıza gibi, uluslararası rekabet gücü olan bir sinema kurmamız mümkün görünmüyor!

BODRUM TÜRKİYE'NİN CANNES'I OLABİLİR Mİ?
Ali Vatansever'in yönettiği El Yazısı filmi için yapılan sohbet toplantısında sinema seyircisinin minik ve sevimli yorumları arasında, filmin oyuncularından Wilma Elles birden bire heyecanlanarak, "Bodrum Filmleri Haftası neden Cannes gibi olmasın? Bence olabilir. Bütütn altyapıya sahip!" derken çok ümitli konuştu. Fakat Wilma'nın atladığı şey Cannes'ın "deniz, kum, güneş ve festival" harmanını bir arada tutan gelenekselleşmiş markete sahip oluşuydu. TÜRSAK festival yaptığı yıllarda bir ara Antalya'da market işine girdi ama bu teşebbüs büyük bir hayal kırıklığı ile neticelendi. 

Öyleyse şu veya bu uluslararası festival şeklen ve gösterim içeriği olarak taklit edilebilir ama ruhuna sahip olmak büyük emek ister.

Film Haftasında gösterilen filmlerden biri de Bu Son Olsun'du. Eleştirmeye değer bulunamayacak kadar gabi ve tek boyutlu filmlerden biri olup Türk sinemasının utanç hafızasına girecek işlerden biri olan Bu Son Olsun'un yönetmeni Orçun Benli, filmindeki agresif tutumunu filmini izleme alicenaplığında bulunmuş iki genç seyirciye uyguladı. Bu Son Olsun'da Ülkücülerin aşağılanmasını ayıplayan ve her görüşe saygı duyulması gerektiğini  söyleyen bu izleyicilere Benli, klasik komünist jargonu kullanarak "Ben o katillere saygı duymuyorum!" cevabını verdi.

Sanatçı olduğunu ifade eden bu film yönetmeni, Goethe'nin çağları aşan sanat eseri tanımından bîhaber görünüyordu. Goethe der ki: "Sanat eseri olduğu iddia edilen bir metin (ya da burada olduğu gibi birbirine montajlanmış görsel malzeme) eğer üçüncü şahıslarda ahlaki ve politik (ideolojik) tepkiler uyandırıyorsa, çekiver kuyruğundan çöpe gitsin."

Anlayana... 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder