21 Ekim 2010 Perşembe

SİNEMA, DEV VE YALANCI BİR SÜRÜNGENDİR!

Sinema, sinema, sinema… Ne yazarsanız yazın o bildiğini okuyor. Ancak parayla tatmin olar dev bir sürüngen gibi kendi izini bırakarak istediği yöne doğru gidiyor… Kuyruk sokumunda üçüncü dünya ülkelerinin sinemacıları (seyircileri de) baş tarafından ise Amerika ve Batı Avrupa sinemaları…


Bu dev sürüngen, kültür ırkçılığı başta olmak üzere diğer tüm kültürlerden, insanlık birikiminden “çaldığı” tüm iyi şeyleri kirletmeye devam ediyor. Mesela tarihte başka uluslara, kültürlere ait erdemleri, bilgileri Batı toplumlarının malıymış gibi sunmaktan hiç utanmıyor. Ve mesela milyonlarca insanı kontrol etmenin en kolay yollarından biri ve çok ciddi bir devlet projesi olduğu alenen belli bir “net projesini”, kapitalist toplumun bireyleri arasındaki rekabetten doğmuş gibi gösterme cinliğini elden bırakmıyor…

Veya sadece politik nedenlerle, kendini sanatçı ve entelektüel sayan bir takım zavallıları ele geçirmek için, festival ödüllerini, filmden başka her şeye benzeyen görüntüler ve sesler yığınına vermekten utanç duymuyor…

Bizde de aynısı olmuyor mu? Kimi zaman hem de çok masum duyguları kendi yalanlarına perde yapanlar tarafından gerçekleştiriliyor bu tür durumlar… Ülkemiz festivallerinde dağıtılan ödüllerin Türk insanı ile sinemamız arasında ciddi bir set oluşturmaya başladığını herkes görebiliyor ama nasılsa bir takım kişiler bu festivallerde kendilerini davet eden ev sahiplerini bile tehdit ederek –şu kadar kişilik jürinin ortak kararını hiçe sayarak- televizyonlara, “Benim dediğim olmalı / benim dediğim olacak”  diye demeç bile verebiliyorlar!

Durum vahim! Bir yandan yabancı sinemanın kültür ihracı yaparken çocuklarımızın cebindeki paraları transfer ettiği, hem ekonomik ve hem de kültürel anlamda tehlikeli filmlerin yarattığı şok dalgaları bir yanda yerel sinemanın kendi toplumundan giderek uzaklaştırılması: 5-20 bin arasında seyirci toplayamayan filmlerin şuurlu bir inatla ödüllendirilmesi…

YALANCI FİLMLER

Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor, kelimenin tam anmalıyla bir felaket. Görsel işitsel standardı düşük, dramatik yapısı bile olmayan bir takım komik plastik öğelerle gösterilmeye çalışılan hayalet ve dönüşmüş kişilerin göründüğü “ilkel” bir film…  Apichatpong Weerasethakul’un yönettiği ve Thanapat Saisaymar, Jenjira Pongpas ile Sakda Kaewbuadee’nin oynadığı Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor, hayatının kâbusunu yaşamak isteyenler için “nefis” bir tercih olur!

Ne söylediğini bilemeyen, söylemeye çalıştıklarını anlatamayan Amcam Önceki Hayatlarını Hatırlıyor’a karşılık haftanın “büyük yalan” söyleyen birinci filmi ise Sosyal Ağ (The Social Network)… David Fincher’in yönettiği ve Rooney Mara, Jesse Eisenberg, Andrew Garfield ile Rashida Jones’un oynadığı Sosyal Ağ, güya Facebook’un kuruluşu aşamasını anlatıyor… Ve diyor ki, milyonlarca insanın “ne idiğünü” avucunun içine alan Facebook, bir hükümet (veya ulusal/uluslararası güvenlik destek) projesi değil, bireysel dramdan doğan bir bilgisayar oyunudur!

Güzel bir kadın olan sevgilisi ile üç, beş dakika doğru dürüst konuşamayacak kadar sosyopat olan 19 yaşındaki Mark Zuckerberg, kadının hışmına uğradıktan sonra hemen bilgisayarının başına koşar. Kadın hakkında çirkin bir blog yazar. Sonra bir arkadaşından “alograitma” yardımı alarak sanal bir oyunu kurar. Oyuna üniversitelilerin ilgisi o kadar büyük olur ki, ağ çöker. Daha sonra Anglo Sakson ve Protestan ve kapitalist ”oldukları her hallerinden belli ve “Proselen Klübü” üyesi ikizlerle birlikte The Facebook’u kurmak için anlaşırlar… 

Anglo Sakson Prrotestan beyazlara ait Porselen Klübü'nün sadece dış kapısından kafasına uzatabilen Yahudi Mark Zuckerberg, bütün yoldaşlarını zaman içinde  teker teker eleyerek milyarder bir bilgisayar programcısı olur. Güya hiç kimseden destek almadan kurduğu Facebook’un zengin ettiği bu adam filmin finalinde en acıklı haliyle sunulur seyirciye: bir zamanlar hakaret ettiği ama asla unutamadığı kadını, arkadaş olarak eklemek ister fakat ondan asla cevap alamaz… 

Alın size iyice kişiselleştirilmiş bir final: 500 milyon üyeli Facebook’un yeni yetme erkek ve kızları gözleri yaşararak “Vay anasına! Mark, bizi birbirimizle buluşturan bir dahi ama kendisi sevgilisine kavuşamadı!” Diyecekler. Belki de sümüklerini silecekler…

Haftanın Yalancılık beş yıldızının ilkini The Social Network’a veriyorum. (Not: Filmin kurgusunu yapana ise da tam on yıldız veriyorum… Çünkü o kurgu olmasa filmi izleyebilmek imkânsız olurdu).

---------------------------------------------------   

Mark Elliot Zuckerberg (d. 14 Mayıs 1984) sosyal paylaşım sitesi Facebook'un kurucusu Amerikalı girişimci. Zuckerberg 2004 yılında Harvard Üniversitesi'nden girişimci arkadaşları ile Facebook'u kurarak dünyanın en genç zengini oldu. 2010 itibariyle kişisel serveti $4 milyar Amerikan dolarıdır. Zuckerberg diş hekimi baba ve psikolog annesinin tek çocuğu olarak 1984'te dünyaya geldi. İlk programını 10 yaşındayken yazdı. Lisedeki başarılı notlarıyla ABD'nin en saygın üniversitelerinden Harvard'a girdi. İlk yılında, okulun en yakışıklı ve en güzel öğrencilerinin seçildiği facemash.com sitesini kurdu. Sitede Harvard'daki tüm öğrencilerin fotoğrafları vardı. Ancak fotoğrafları bulmak için, üniversitenin veri tabanına girmesi gerekmişti. Veri tabanını hacklediği ortaya çıkan Zuckerberg, disipline verilince okulu bıraktı. Harvardlı öğrencileri internet üzerinde buluşturmak için ikinci sitesi olan Facebook'u kurdu. Facebook, 18 ayda ABD'nin en büyük arkadaşlık sitelerinden biri haline gelince, yatırımcılarından ilgisini çekti.
Bu yazı ve fotoğraf http://tr.wikipedia.org/wiki/Dosya:MarkZuckerberg.jpg sitesinden alınmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder