14 Ekim 2009 Çarşamba

Altın Portakal’dan İzlenimler


46. Altın Portakal Cumartesi günü kapanacak. Bu süre zarfında haftada bir yazdığım için sürekli bilgi biriktirdim. Sanat Yönetmeni Vecdi Sayar, Genel Koordinatör Göksel Kumsal ve Başkan Akaydın ile birebir görüşme imkânım oldu. Göksel Bey, festivalin planlanan biçimde işlediğini, şu ana kadar herhangi bir aksaklık yaşanmadığını ifade ederken, Vecdi Sayar, açılış gecesindeki sarkmanın tv canlı yayını ile alakalı olduğunu, her 7 dakikada bir reklam koyulduğu için bu aralarda Melihat Gülses’in şarkı söylediğini anlattı... Sayar bazı özeleştiriler de yaptı (mesela festivaldeki göz imgesi gibi) ama bunları daha sonra yazmayı düşünüyorum.

Pek çok gazete, muhteşem, şaşaalı kortej gibi başlıklar attı. Gerçekten 46. Kortej fevkalade bir başarıydı. Antalya halkı, sanatçılar ve politikacıların kaynaştığı korteji televizyonda  izlemek bile yetmez! Bunu yaşamak gerek. İki günlüğüne festivale gelen gazeteci arkadaşım Yazgülü Aldoğan’a tahsis edilen özel araba ile (bunca yıldır sinema yazarı ve festival takipçisiyiz bizlere nasip olmadı!) kortejin peşine düştük. Özellikle konvoyun içine sürdürdüm arabayı. Yazgülü halkın gösterdiği ilgiden sırılsıklam olduğunu söyledi… Yani kapalı aracın içinde olmamıza rağmen o bile halktan taşan enerjiden pek memnundu.

Açılış yemeği ise kortejden sonra festival ışıltısını hissettiğimiz ikinci etkinlik oldu. Dev bir salonda bin iki yüz kişiye verilen yemekte yaşanana coşkuyu, Halit Refiğ’e saygı anlarının doğurduğu hüznü bir yana bırakırsak sunucu hanımın ağzına deve dikeni koymuş gibi konuştuğu İngilizcesi bile dağıtamadı. Bu yılki ışıltı ve şıklık geçen beş yıl boyunca sağlanan ışıltı ve şıklıktan bir adım öndeydi! Çünkü tamamen Türk sineması sayesinde sağlanmıştı…

Ulusal jürinin basınla yüzleştirildiği toplantıda en baba soruyu yine bizzat Jüri Başkanı Erden Kıral'a ben sordum: Antalya jürilerinin kararları her defa büyük tartışmalara sebep olur (Nurgül Yeşilçay jüride olduğu için bunun ne demeye geldiğini sadece yakın tarihleri bilenler bile anlar). Tartışmalara sebebiyet vermemek için bir ön kabulünüz oldu mu? Yani yönetmen 50, kamera 20, senaryo 35… vs. gibi matematiksel kriterler mi koydunuz, yoksa filmleri izledikten sonra oturup şunu seçelim, bunu seçelim mi diyeceksiniz?

Erden Kral’ın cevabını bütün gazeteler yazdı. İşte o cevap benim sorum üzerineydi.Size burada aktarayım: (Sabah Akdeniz 13 Ekim 2009 Salı, 2. Sayfa)
BAŞLIK: Kıral: Gençleri ezdirmem.
HABER: Jüri Başkanı Erden Kıral, yarışmada Ana Akım’dan (Yani ticari sinemadan) 1-2 film olduğunu belirterek, “Altın Portakal’da yarışan filmlerin çoğu bağımsız yani gençlerin filmleri” dedi. Ticari kaygıları 2’nci planda olan filmlerin festivalde yarıştığını kaydeden Kıral, “Arkadaşlar yepyeni filmler yapıyor. Türkiye’nin dertleri, sorunları çok değişti. Herkesin kabul ettiği ana akım filmleri yerine bu yarışmada genç filmler ilgi görüyor. Bunu bir gelişme olarak görüyorum.” Diye konuştu. Genç ve bağımsız filmleri ezdirmeyeceğini belirten Kıral, “Jüri kompozisyonuna bakıldığında çok büyük bir zenginlik olduğunu söyleyebilirim. Teknik konulara girmem, mutfak hakkında bir şey söylemem. Tüm filmlere aynı uzaklıktayız ve en iyisini seçmeye çalışıyoruz” dedi.

Kıral’ın bu cümleleri arasındaki tezatları ve otoriter havayı anlatmaya kalksam sayfalar tutar. Ama ben şunları tamin ediyorum. jüri karar almakta zorlanacak, bu bir… Jürinin alacağı kararlar çok tartışılacak, bu iki. Nurgül Yeşilçay yine ilginç ve tartışılacak laflar söyleyecek, bu üç. Yeşilçay gibi Altıoklar da otoriteye peki diyecek karakterde insan değil, dört…
Daha var da saymayayım...

***
Uluslararası Jürinin basına tanıtılması festivalin “önemli konuklarının” konakladığı Hilside Su Otel’de yapıldı. Çok hatalı bir tercih olduğunu tekrarlayayım. Bu otelin toplantı salonları, tüm varlığına yansımış genel rengi beyazın aksine simsiyah! Bu kadar karanlığı yeryüzünde sevecek iki insan tipi vardır: Naziler ve Faşistler…

Bütün bu siyah ve boğucu atmosfere rağmen ilginç sinema konuşmaları yaşadık. Sayar’ın yönettiği tanıtma toplantısında Jürinin iki Türk üyesi Pelin Batu ve Canan Gerede, Türk sinemasının geleceği konusunda karamsar olduklarını söylediler. Kimi zaman insanlar şuradan buradan kapılmış kalıp düşüncelere sarılırlar. Düşünmeden konuşurlar. Türk sineması için karamsar olmak için en zor dönem. Ulusal yarışmaya katılan Türk film sayısı 40’ı aştığı gibi, Altın Portakal için yarışan filmler içinde 8 yeni yönetmenin çektiği ilk film var! Bunu hatırlattım Gerede ile Batu’ya. “Pesimist edebiyattan” yana olmadıkları ve daha pek çok argümanı sıraladılar. Her söylediklerine karşı bir sözüm vardı ama toplantının “arızası” damgasını yememek için susmayı tercih ettim. Fakat sonra Pelin’e bunu söyledim. “Her sözüne karşılık bir sözüm vardı ama sustum” dedim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder