1 Mayıs 2009 Cuma

İki Kültür, İki Algı

ALGI FARKLARI
Cahit Sıtkı Tarancı, bir şiirinde, “Öldük, ölümden bir şeyler umarak. / Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.” Der. Hayata dair söylenmiş iddiasız ama sade, insanın ta içine işleyen böyle şiir az bulunur. Bizim kültürümüzde “hayat-ölüm algısı ve ölümden sonra yaşama algısı” farklıdır. Edebiyatımızda, tiyatromuzda, şiirimizde, sinemamızda bu farklı algının izleri açık ve net biçimde hissedilir… Acak Sıtkı'nın şiiri tam olarak bizim kültürümüzü yansıtmaktan uzaktır. O daha çok Batı edebiyatı etkisi ile yazılmıştır ki ikinci mısradaka "Bir büyük boşlukta çözüldü büyü." ifadesi bunun gösterir...

Batı kültüründe, sözünü ettiğim algı daha farklıdır (Sıtkı'nın tutumu bu algıya yakındır). Batı kültürü, Karanlık Çağlar’dan beri, hayattan, ölümden ve ahretten “korku” üretmeyi, ürünlerini çeşitli şekillerde pazarlamayı marifete dönüştürmüştür.


Mesela Osmanlı dönami Türk hayatını çizen Batılı ressamlar, İstanbulluların mezarlık ziyaretini resmetmişlerdir; bu gravürlerde, resimlerde korkunun iması, zerresi yoktur. Tersine sanki kır gezisine çıkmış insanların ferah havası vardır. Batılıların mezarlıkları ise sanat ürünlerinde pek çok defa dayanılmaz derecede kasvetli bir şekilde yansıtılır: “zombi”ler, “kurt adam”lar, “karanlıklar prensi”, “vampirler” bu mezarlardan çıkar veya bizzat ogün yaşadıkları hayattan üretilirler.

Doğu ve Batı’nın mistik algılarında fark vardır: Bir Doğulu çileye “Vahdet-i Vücut” veya “Vahdet-i Şuhut” için soyunulur. Bu mertebelerden birine erişebilmek iddiasıyla "çile çekilir". Kişi bir hücrede az yiyerek, uyumayarak, ışıktan mahrum biçimde 1000 gün boyunca çile doldurur. Sonunda yukarıdaki mertebelerden birine ulaşır veya ulaşamaz. Dikkat: bütün bunların gerçekleşebilmesi için kişinin “gönüllü olması” gerekir…

İşkence Odası (Martyrs)
filmini izlerken aklımdan bunlar geçiyordu. Hikâye bir takım sürprizleri içerdiği için üstü kapalı yazmak zorundayım. Şu kadarını söyleyeyim, “ölümden sonrasını merak” insanlığın ortak duygusudur ki, yaşama içgüdüsünün vazgeçilmez dürtüsü olduğunu düşünürüm…

İşkence Odası
, insanoğlunun yüz binlerce yıldan beri merak ettiği ancak kesin bir cevap bulamadığı ciddi bir sorunsalı mı irdeliyor? Üstelik işkence yaparak! Bizde gönüllü dervişlerin 1000 günlük çile ile “varlığın birliğine katılma” veya “varlığın birliğine şahitlik yapma” çabaları şeklinde yaşanan deneyim burada tam bir vahşete dönüşüyor! Peki, bütün bu ağır ve tahammül edilmez çabalar neticeye ulaşabiliyor mu? Bunun cevabını burada veremem. Seyrederseniz öğrenebilirsiniz. Şu kadarını söyleyebilirim: filmi izledikten sonra bazıları kendisini anormal hissedebilir. Onlara tavsiyem Cahit Sıtkı’nın şiirini okuyarak normale dönmeyi denemeleridir!

Öldük, ölümden bir şeyler umarak.
Bir büyük boşlukta bozuldu büyü.
Nasıl hatırlamazsın o türküyü?
Gök parçası, dal demeti, kuş tüyü.
Alıştığımız bir şeydi yaşamak.


Şimdi o dünyadan hiçbir haber yok;
Yok, bizi arayan, soran kimsemiz.
Öylesine karanlık ki gecemiz,
Ha olmuş ha olmamış penceremiz;
Akarsuda aksimizden eser yok.


HAYAL KIRIKLIĞINA UĞRAMAK!

Bu aralar yerli filmlere “ilan-ı aşk” ediyordum. Doğrusunu söylemek gerekirse sevgili belleyebileceğimi düşündüğüm filmlerin beni feci biçimde aldatabileceğini anladım. Mesela, Benim ve Roz’un Sonbaharı barışçı, birleştirici, haktan yana bir film görünmesine rağmen çifte finali ile insanda hayal kırıklığı yaratıyor. İki finalin ilkinde bir intikam, diğerinde “Elbet bir gün buluşacağız / Bu böyle yarım kalmayacak!” muhabbeti vardı ki… Bir birleşme, iyileştirme türküsünden çok bir tür kapalı tehdit veya ayrılık şarkısına benziyordu…

Unutmadan: Şeyh Galib’in, Hüsn ü Aşk mesnevisindeki, “Bin başlı, nakışlı ejderhaların arasında ve alev denizinde yüzen balmumundan gemiler” beyitindeki “Balmumundan Gemiler” imgesinin harcanması çok hoyratçaydı. Yazık!


ALLAHIM KELEBEK’ÇİLERİ AFFET!

Haftanın hayal kırıklığı yatan diğer filmi Kelebek, başlı başına bir yazı konusu... Bu yüzden, iki saat boyunca, film kahramanları tarafından birkaç defa çekilen tövbeyi değişik biçimde tekrarlamak istiyorum:

-Allah’ım Kelebek ekibini affet!
-Allah’ım Kelebek ekibini affet!
-
Allah’ım Kelebek ekibini affet!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder