11 Nisan 2009 Cumartesi

*SİNEMANİ / 4 Yıldızlı Bir Film: Okuyucu

FİLM Festivali devam ededursun bugünkü yazımda gösterime girecek filmlerden, yani ticari sinemadan bahsedeceğim: Alman milletinin karakteri hakkında gerçek bir “fikir” hatta “sır” veren Okuyucu’dan (The Reader) söz edeceğim:

Kate Winslet’in Oscar aldığı filmi izlerken eminim sürekli hayretler içinde kalacaksınız. Cinsellik (sübyancılık), baştan çıkarma, erkek, kadın, hayat, edebiyat, yaşama tutkusu cğ sırlarla dolu The Reader, örtüler açıldıkça inanılmaz bir derinlik kazanıyor.

Filmin özünden bir şeyler söyleyeyim. Okuyucu filmi, Alman milletinin “İzzetinefis” düşkünlüğünü bir sır olmaktan çıkarıyor. Diğer yandan Nazi Kamplarında telef edilen Yahudi ırkının torunlarının “Amerikan yaşam biçimi” içinde fevkalade yüksek, kaliteli ve mütehakkim bir mevkie sahip olmaları durumunu (fiili bir durum olduğu halde sırrı gibi saklanan gerçeği) büyük ustalıkla, hem de (bana göre) yererek ilan ediyor!

Stephen Daldry’nin yönettiği ve Ralph Fiennes, Jeanette Hain, David Kross ile Kate Winslet’in oynadığı Okuyucu, II. Dünya Savaşı sonrası Almanya’da geçiyor. Michael, kendisinden yaşça büyük Hana ile büyük bir aşk yaşıyor ama Hanna bir gün ansızın ortadan kayboluyor. Michael, 8 yıl sonrasında, bir hukuk öğrencisi olarak savaş suçları mahkemesinde gözlemcilik yaparken Hanna‘yı sanık sandalyesinde görüyor. Film asıl söyleyeceklerini bundan sonra söylüyor. Kaçırmayın.

Kehanet (Knowing); Nicolas Cage’in ortalama filmlerinden biri olarak sinema tarihine yazılacak. 50 yıl önce bir okul bahçesine gömülen belgelerden birinde kıyamet günü bildirilmektedir. John Koestler (N. Cage) MIT’de çalışan bir bilim adamı olarak, everenin tesadüfi mi yoksa gerekirci (determinist) bir biçimde mi işlediğini öğrencilerine bir sorunsal (dilemma) olarak verirken köz üstünden yeni alınmış dumanı tüten patates gibi kucağında bir büyük sorun bulur. Ya fırlatıp atacak veya kaderine razı olup sorunsalı çözmeye çalışacaktır!

John Koestler ve oğlunun kaderiyle denklemin çözümünü filmi izleyenler öğrenebilecek!

Kanun Benim (Appaloosa), Ed Harris’in yönetip Viggo Mortensen, Renee Zellweger ve Jeremy Irons gibi oyuncularla başa güreştiği bir güzel film. Sert, acımasız Vahşi Batı ve kovboyların dünyasına ilginç bir geri dönüş. Aşk, arkadaşlık, yasa, hükümet, kapitalist ahlak… Ama en fazla dostluk üzerine bir film. Seyri keyif veriyor.

Yabancı (Outlander) ise sıkı bir fantastik macera. Ama Batı sinemasındaki “abartma ve yalan söyleme” alışkanlığına Yabancı’da da rastlıyoruz. Daha çifte su verilmiş çelik yapmayı bilmeyen Viking kahramanlarımız, üzenginin ve koşumun esamisinin okunmadığı ülkelerinde, 8. yüzyıl Avrupa şövaleleri gibi at biniyorlar! Kültür ve uygarlık tarihi bilmeyenler için bir şey ifade etmiyor ama işte ben ucundan kıyısından okuyor ve bilmeye çalışıyorum. Uyarmak borcundayım… Yönetmenler en az İskender’in yönetmeni Oliver Stone e kadar duyarlı davranmak zorundalar! Bu kanıksanmış durumu görmezden gelirseniz. Yabancı hiç de fena bir film değil.

Pazar: Bir Ticaret Masalı: Ben Hopkins’in yönettiği filmle ilgili düşüncelerimi Antalya Film Festivali’nde izledikten sonra yazmıştım. Oryantalist bakış açısı ile çekilmiş bir film. Şu sıralar “Türk filmi mi, İngiliz mi, Alman mı?” tartışması yapılıyor. Yahu! Filmin ruhu Türk değil! Yapımcısı, yönetmeni ve her yeri yüzde yüz Türk olsa ne yazar!


Bu Yazı 10 Nisan 2009'da Bizim Gazete'de yayınlanmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder