4 Ocak 2008 Cuma

ABD’NİN SOĞUK YÜZÜ



Bahsettiğim gibi “Syriana” ve “Rendition” gibi nitelikli, insanı ta içinden yakalayan, kendine bağlayan ve düşündüren yapımlar da ilginçtir yine Hollywood patenti taşıyor. Filmin hikâyesi çok tanıdık. Daha önce de başka ülkeler için, başka bağlamlarda çekildi. Meselâ Alman filmi olan, Oscar’lı “Başkalarının Hayatı” da “devlet karşısında bireyi” bir böcek gibi gören Komünist Doğu Almanya’nın paranoyasını ve elbette insanoğlunun zulüm karşısında vicdanının sesini duyuşunu aynı zamanda da yaşama azmini vurguluyordu.


Yargısız İnfaz’da, 11 Eylül’den sonra Amerika devletinin dolayısıyla bu devletin yöneten bürokrat elitin yaşadığı paranoya ve korku üzerine geliştirilen yöntemler sorgulanıyor… Bir insan eğer Batılı ve Ari ırktan değilse… Müslüman bir ülkenin vatandaşı ise… Akrabaları arasında “camiye giden” varsa… Bu insan üstelik Batı eğitimi almışsa… Aldığı eğitim kimya gibi muhataralı bir dal ise… Eşi isterse Amerikalı dahi olsa… Kendisi yüzde yüz suçsuz ise bile…

O, hemen etkisiz hale getirilmeli, ilk sorgusunu gerçekleştirilmeli, eğer “işbirliği” yapmıyorsa başına çuval geçirilmeli ve… Amerika’nın müttefiki olan (!) ülkesine gönderilmelidir… Orada sorgulanmalıdır! Çünkü Amerika Birleşik Devletleri işkence yapmaz! Sadece konu kendini ilgilendiriyorsa işkencede bir gözlemci bulundurur…

Bu kadar ürkütücü bir hikâyeyi çok başarılı bir dille anlatan yönetmen Gavin Hood’un filmini ve her biri gerçekten çok yüksek performans gösteren oyuncuları izlemeye doyamadım… Çok sert işkence sahnelerinin gösterildiği filmde zalimliğin ve zulme maruz kalmanın yarattığı gerginliği, dehşeti ve korkuyu iliklerimde hissettim. Amerika’nın g
örünürde uygar fakat aslında ciddi bir barbarlığı (daha uygun bir deyim ‘yasa dışılığı’) gizleyen yüzü olarak beyazperdeye akseden Corrinne Whitman (Meryl Streep) karakterinin uyandırdığı korku, işkenceden daha aşağı kalmıyor… Çünkü bu anlatım biçimi, devletin “derin yüzünün ne kadar soğuk ve duyarsız” olabileceğini gösteriyor ve sizi iliklerinize kadar üşütüyor.

Özel notlar: Filmin işkence sahneleri ve Mısırlı El İbrahimî’nin masumiyeti İsmail Güneş’in yönettiği 1998 yılı yapımı Gülün Bittiği Yer’i hatırlatıyor. Güneş’in filmini bir kere daha seyrederseniz, El İbrahimî’nin masumiyeti ve yaşadığı işkence ile Güneş’in filminde Tolga Tibet’in canlandırdığı (O filme dikkat etmiş miydiniz? Kimsenin adı yoktu) isimsiz delikanlının masumiyeti ve yaşadığı işkence birbirine ne kadar benziyor göreceksiniz...

YALANLAŞTIRMA Makinesi Hollywood’da ara sıra “imalat hataları” yaşanabildiğini gösteriyor ki, Yargısız İnfaz (Rendition) bunlardan biri… Tarihi, sanatı, politikayı, hayatı, insan ruhuna ilişkin derin duyguları (ölüm korkusu, aşk, kin, tutku v.s.) bağlamlarından kopartarak yeniden fakat “hastalıklı bir biçimde” üreten bu sektörün meselâ Kızılderililere bakışı en çok misâl gösterilen bir ayıbıdır. Mitoloji, efsane, tarih ve günümüz siyasi olayları, Hollywood kameralarının merceğinden içeri alınıp peliküle kayıt edildikten sonra nasıl bir “gerçek dışılığa” ve “yalana” dönüşebiliyor? Bir muamma!
Fakat Hollywood’un sihri de burada…

* Bu yazı 04 Ocak 2008 tarihinde TGC Bizim Gazete'de yayınlanmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder