Antalya Altın Portakal Film Festivali bu yıl 60ıncı yaşını kutlayacak. 1964 yılında Metin Erksan’ın yönettiği “Acı Hayat” ile Halit Refiğ’in yönettiği “Gurbet Kuşları” filmlerinin ödüllendirildiği ilk festival, bugünden bakıldığında Türk sinemasının erken döneminde çiçek açmaya başlamış “ulusal” yani “yerli ve özgün sinema” anlayışının takdir edilişinin bir göstergesidir: Avni Tolunay ve eşi, Burhanettin Onat, İsmail Hakkı Onay, Hadi Yaman, Selahattin Burçkin, Mustafa Yücel ile Faruk Kenç’ten oluşan jürinin önlerine gelen seçkiden cımbızla çeker gibi Erksan ve Refiğ’e ödül yağdırmalarını çok manidar bulurum.
Ardından yıllar sonra, 2023te adına bir sinema müzesi kurulan Behlül Dal’ın fikir babalığı yaptığı festivalin hayat bulması için çok çabaladığını herkes bilir. Dal’ın, 1964 yılı festival ödüllerinin dağıtılmasında bir dahli olduğu düşünülebilir ancak ben bu güne kadar, sinemanın en eski kuşaklarından bu meyanda bir bilgi alamadım.
Antalya Altın Portakal Film Festivali’yle 1986da tanıştım. Cumhuriyet Meydanı’nda yapılan bir törenle açılan festival korteji başlı başına bir şenlikti. Biz gazeteciler ve konukları o zamanlar yeni inşa edilen bir otele yerleştirilmiştik. Otel çok güzeldi, Yeşilçam yıldızları, paparazzilereler ve biz sinema yazarlarına tahsis edilmişti (o lâ lâ) ama bir sorun vardı! Otel şehre on kilometre kadar uzaktı! Üstelik filmler sokak arasındaki sinema salonlarında gösteriliyordu. Katıldığım ilk festivalin sıkıntı veren yanları vardı ama heyecan verici bir yanları daha çoktu.
Festivalin ilk yıllarda çok mütevazı şartlarda yapıldığını, kalacak doğru düzgün otel bulunmadığı için konukların bungalovlarda kaldığını, her yıl giderek artan bir şekilde festivalin şehre, şehrin festivale omuz vererek bu günlere gelindiğini artık Altın Portakal’a ilgi duyan herkes biliyor. Zaten internette de festivallerle ilgili ibadullah bilgi var. Zor olan bu bilgilerin sağlamlarına, hakikilerine nasıl ulaşılacağı…
57.
Antalya Altın Portakal Film Festivali (3 Ekim-10 Ekim 2020) SİYAD jürisi
üyelerinden biriydim. Korona salgınının tam göbeğinde festivale tahsis edilen
özel bir uçakla Antalya’ya uçmuştuk. Ailem ve yakın çevremden pek çok kişi
böyle kıyıcı bir salgının ortasında uçağa binip sinema salonlarında film
izlemek için jüri üyeliğini kabul etmemi cesaret değil, delilik saymışlardı. Neyse
ki festival ekibi sorunu seyirciyi açık hava sinemalarına yönlendirip jüriye
ayrı salonda film izleterek çözmüştü. Ercan
Kesal’ın başkanlık yaptığı Büyük Jüri ile SİYAD Jürisi olarak AKM’de
seyircisiz yedi gün geçirdik. Festival sadece seyircisiz değil aynı zamanda
başkansızdı! Antalya Büyükşehir Belediyesi ve Festival Başkanı Muhittin Böcek virüs kaparak
hastalanmış daha sonra da entübe edilmişti. Gerçekten hüzünlü ve boynu bükük
bir festivaldi.
Geçen yıl, Başkan Muhittin Böcek ile tanışma fırsatım oldu. Ertelenmiş geçmiş olsun dileklerimden sonra, bir festival başkanını yakaladığım hemen her seferinde yaptığım gibi, sağlam bir proje sundum. “Cumhuriyetin 100. Altın Portakalın 60. Yılı Festival Animasyon” projemi, danışmanlarından Osman Ayık Bey’e havale ederek, hayata geçirmek için işbirliği yapmamızı söyledi. Tabii ki, fikir babası olduğum bir projenin başında ve içinde olmayı umuyorum. Ancak şu ana kadar bir gelişme olmadı.
Bekliyorum.
Hüzünlü Haber
Bir
hafta önce SİYAD Başkanı Esin Küçüktepepınar’dan mail geldi: “Ayvalık
Uluslararası Film Festivali direktörü, İstanbul Film Festivali eski direktörü,
sevgili arkadaşımız Azize Tan, biricik annesi Süheyla Tan'ı kaybetti.”
Biraz
sonra da Nuray Muştu aynı haberi WhatsApp yoluyla bildirdi. Sevgili Azize
İstanbul Film Festivali direktörü olduğu yıllarda bizlere çok destek olan bir
sinema yazarı dostuydu. Samimi, sıcak, mesafesi tam kararında ilişki tarzına
daima hayran olurdum... Sevgili Azize, anne kaybetmenin ne demek olduğunu çok
iyi bilirim, halâ kanayan ve acıyan bir yaram var, acını paylaşıyor, anneciğine
Tanrıdan rahmet diliyorum. Başın sağ olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder