27 Mayıs 2023 Cumartesi

“Goethe” Yazmak!

Sosyal medyanın Twitter, Instagram, Facebook, Tik Tok, YouTube gibi akışlarında, tüm dijital platformlarda, ulusal televizyonlarda pek çok tür içerik yanında “mizah / komedi / gülmece” adı altında içerikler yayınlanıyor. Büyük çoğunluğu sıradan insanlar tarafından üretile bu tür içerikler, müstehcenlikten, gaz çıkartıp çakmak tutmaya kadar bel altı konularla meşgul oluyor. Bazılarını 3 saniye bile izlemeye dayanamıyor insan. Bu gibi içeriklerin hiçbir kurumsal yanı yok. Ulusal kanallarda yayınlanan, kurumsal ve iddialı programlarında da seviye belini doğrultamıyor.

Mizah yoluyla güldürmenin tabii ki pek çok yolu var. Arama motorlarına mizah, gülmece, komedi yazdığınızda sayfalar dolusu tanımlar, ana ve alt türler, tarzlar hakkında yazılar geliyor ekrana. Ancak bahsedeceğim şey ansiklopedik bilgi değil, burada üzerinde durduğum, türü ne olursa olsun mizahın bir entelektüel etkinlik olup olmadığı.

Ne demek mizahın entelektüel bir etkinlik olması?

Kütüphanemde, 1987 yılı baskısı bulunan “Gülün Adı” romanında Umberto Eco, "Hristiyan ilahiyatının temellerini oyduğunu” iddia ettiği Aristo’nun Poetika kitabını okuyan rahipleri birer birer zehirleyen Burgoslu Jorge ile romanın kahramanı Rahip William arasındaki uzun konuşmada “mizah/gülmece” konusunu tam da bu bağlamda tartışır.

Rahip William sorar: “Ama gülmekle ilgili bu incelemede seni korkutan neydi?”

Burgoslu Jorge cevap verir: “Gülme bedenimizin güçsüzlüğüdür. Yozlaşması, yavanlığıdır. Köylünün eğlencesi, sarhoşun özgürlüğüdür; kilise bile akıllıca davranarak, şölenlerle, şenliklerle, panayırlarla, insanı neşelendirerek öteki isteklerden ve tutkulardan uzak tutan bu günlük yozlaşmaya izin vermiştir… (…) Tanrı’nın kurulu düzenine başkaldırmaktansa, yemeğinizi yiyip şişeleri devirdikten sonra, düzeni alaya alan pis güldürülerinizin tadını çıkarın; Aptallar kralını seçin; eşekler ve domuzlara yaraşır cümbüşlerde kendinizi yitirin; tepetaklak Satürn şenlikleri yapın… Ama burada, burada gülmenin işlevi tersine dönüyor, sanat düzeyine yükseltiliyor; bilginler dünyasının kapıları gülmeye açılıyor, böylece gülme, felsefenin ve hain tanrıbilimin konusu oluyor…”

Eco, kahramanlarının ağzından “mizah” konusuna o kadar keskin bir vuruş yapıyor ki, mizahı, zihinsel bir etkinlik düzeyinden, yellenen kaba saba bir adama gülme derekesine indirgeyenleri, ortadan ikiye biçiyor!

Sosyal medya veya ulusal kanallarda sunulan mizahın entelektüel bir çabaya dönüştüğü anlar olmuyor değil ama umumi gidiş bunun tersine işliyor. Bunun çok ciddi ve uzun yıllar boyu, neredeyse yarım yüzyıl, süren bir örneğine hepimiz maruz kalıyoruz: evrensel kültüre mal olmuş bir büyük sanatçının kelime oyununa kurban edilerek sahnelerde aşağılandığı, her seferinde kahkahayla izlendiği bunun da mizahtaki seviyemizi uluslararası bir utanç kaynağına dönüştüğü bir gerçek!

Yıllar önce Açık Hava Tiyatrosu’nda izlediğim Lüküs Hayat Operetinde, sosyete muhitine bodoslamadan dalan Fıstık karakterinin laf cambazlığı ile hümanist şairi Goethe ismi üzerinde yaptığı sözüm ona şakaya yüzlerce kişiyle beraber ben de gülmüş ve bunu birkaç kere arkadaşlarıma anlatmıştım.

Zaman geçtikçe, bütün bir tiyatro seyircisinin adeta bir güruh gibi dünyanın önünde saygıyla eğildiği bu büyük yazarın, müstehcen ve sefil bir laf cambazlığına malzeme yapılmasına kahkahalarla gülmesi beni hep rahatsız etti.

Sanatkârıyla, seyircisiyle bir ses benzeşmesini yarattığı komikliğe bu kadar bağlanmamız utanç verici olduğu kadar ürkütücüydü de.

Önceki gün sosyal medyada yeni nesilden bir komedi grubunun aynı laf cambazlığını biraz değiştirerek yeniden kullandığını, bugünkü seyircilerin tıpkı yıllar önce Açık Hava Tiyatrosundaki seyirci gibi katıla katıla, kahkahalarla güldüğünü görünce, hâlâ aynı verimsiz vadide otlayan “sözde sanat” alıcıları olduğumuz fark ederek bir kere daha mahcup oldum.

O kanaate vardım ki, “mizah toplumların seviye terazilerinden” biridir ve bir toplumun hangi tür mizahı sevdiği de seviyeyi belirler: Çünkü gerçek güzelliğe ulaşmak çok zordur ve Goethe’nin Faust’a söylettiği gibi ömre bedeldir!

 

GÜNÜN ALINTISI

“Faust, hayattan bezgindir. Hiçbir şeyden tad almamaktadır. Oysa Mefisto, ona parlak vaadlerde bulunmaktadır. Nihayet aralarında bir sözleşme yapılıyor. Faust diyor ki beni istediğin yere götür. Eğer bir an gelip ben ona “dur geçme, ne kadar güzelsin” diyecek kadar bir mutluluk duyarsam, artık ölmeye razı olurum.”

Faust, Prof. Dr. Sadi Irmak çevirisi.

 

 

 

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder