22 Ekim 2022 Cumartesi

SANATIN AMACI VE ANLAŞILMAZLIK

Sinema salonlarında Türk filmlerinin yerini Hollywood işi yapımlar alalı çok uzun yıllar oldu. Çünkü uluslararası dağıtım şirketleri, ulusal dağıtım işleyişini bertaraf edip kendi ağını kurdu… Sinema salonlarını alışveriş merkezlerine hapsederek tekelleşti... Ana akım Türk sinemasını destekleyen film festivallerini (bazı dönemlerde ulusal yarışmaları kaldırtacak kadar) iğdiş etti...

Ana akım sinemaya ev sahipliği yapan film festivallerimiz, 20-25 yıldan beri, kutuplardan birinin kendini feshetmesinden sonra yozlaşan soğuk savaş dönemi festivallerinin karikatürü diyebileceğimiz “ara-yüzüne” hapsoldu. Evrensel iddiası olan ideolojilerin yerini yenidünya düzeni efendilerinin fonladığı, bireylerce veya “dağınık ve etkisiz” gruplarca benimsenen mikro ideolojiler aldı. Etnik milliyetçilik dahi, bu yozlaştırılmış “ara-yüzde” kendilerine yer buldu.

Anlaşılmazlık

Gidişatın doğru olmadığını çok erkenden fark edenler, defalarca uyardığı halde olumlu bir gelişme yaşanmadı. Diğer yazarlar gibi ben de, olumlu bir cevaba veya olumsuz bir tepkiye muhatap olamadım. Ancak şimdi bu sorun, akademik bir çalışmaya konu olacak kadar derinleşmiş görünüyor. Çünkü festivallerin ana yarışmalarında izlediğimiz filmden yarısını bazen yarıdan fazlasını anlayabilmek, bunlardan zihnen etkilenmek mümkün olmuyor. Gazeteci arkadaşım Ali Eyüboğlu köşesinde yazdı: “Galatasaray Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ece Vitrinel’in geçen ay Adana’daki ‘Film Festivali Sempozyumu’nda yaptığı sunumun başlığı, ‘Nedir Bu ‘Festival Filmi’ Denen Garabet? İmkânsız Bir Tanım Üzerine Düşünceler’di... Araştırma için, “Festival filmi dendiğinde aklınıza ilk ne geliyor?” diye sorulduğunda birinci sırada çıkan yanıt şu: “Anlaşılmazlık.”

İnsanoğlu, gittikçe daha fazla ümit kıran bir dünya düzeninde yaşarken sanatın kendisi ve amacı “anlaşılmazlık” olmamalıdır. Hatta sanat o kadar anlaşılır bir şeydir ki, “anlaşılmazlık”ı bile anlaşılır biçimde anlatacak yetenektedir.

Ana Akım Sinema Nereye Kaçtı?

Türkiye’nin uluslararası festivallerden dışlanan ana akım sinemanın bir yansıması/versiyonu televizyon kanallarıyla Netfilx ve benzeri diğer platformlarda seyirlik yapımlarla yer alıyor.

Cem Yılmaz’ın “Erşan Kuneri” dizisinden sonra şimdi de Erol Günaydın’ın yazıp Taylan Biraderler’in yönettiği “Andropoz” dizisi, Yılmaz Erdoğan’ın yazdığı polisiye “Kin”, festivallerde tanıdığımız Berkun Oya’nın “Bir Başkadır” dizisi, “Fatma”, “Klüp” ve daha pek çokları ana akım sinemanın yeniden dirilebileceğini, sinema salonlarını Türk filmlerinin doldurabileceğini gösteriyor.

Destekte Değişim Olmalı

Kültür Bakanlığı sinema destek fonu politikasını değiştirerek dağıtılan parayı daha az yapıma bölebilir, her bir film için ödenen miktarı arttırarak ana akım Türk sinemasını yeniden kendi öz kaynaklarına dayanan bir sektör haline getirebilir. Sinema salonlarında seyirciyle buluşabilecek “anlaşılır” evsaftaki bu filmler aynı zamanda, kuruluş gerekçelerinde olduğu üzere büyük ve köklü festivallerimize heyecan katarak bu festivallerin hâlâ yapılıyor olmalarını da “anlaşılır” kılabilirler. 

İngilizce Tiçırları

Sosyal medya üzerinden İngilizce dersi veren, daha doğru bir söyleyişle, reklamlarını burada yaparken aynı zamanda Türkçenin bütün meziyetlerini bir kenara iten bazı “İngilizce tiçırları”nın iddiaları ne kadar doğru?

Onlara göre Türkçemiz dünyanın en pratik lisanı olmasına rağmen iş İngilizce öğrenmeye gelince yapısı itibarıyla engel haline geliyormuş! Çünkü İngiliz dili, cümle için gerekli her elamanı yan yana koyduğu halde, Türkçemiz ise pratik ama net değilmiş… Eğer bir noktada tıkanan İngilizce öğreniminizi daha ileri götürmek ve İngilizce öğrenmek istiyorsak, Türkçe hakkında bildiklerimizi tamamen unutmamız, “sıfır” noktasına dönmemiz ve yeniden başlamamız gerekiyormuş!

“Dili Değiştirmek”!

Bu tür yaklaşımlar, tamamen iyiniyetli bir şekilde yapılabilir, itirazım ona değil, mantığa. Bu mantık, “Batılılaşmak için Rönesans’ın sıfır noktasına gidip yeniden başlamamız gerek” diyen “dolap inkılapçılarının” zihniyetini andırıyor.

Sosyal medyadan aktardığım Ataç’ın şu sözü ile sıfır noktasına dönüp İngilizce öğrenmek arasında bir fark görünmüyor: “Bir medeniyetin kurduğu dil, başka bir medeniyetin düşündüklerini söyleyemez. Yetmez onu söylemeğe. Bir ulus, medeniyetini değiştirdi mi, dilini de değiştirmek zorundadır.”

Buradan, başta Ahmet Bican Ercilasun Hocam olmak üzere Türkçe âlimlerine selam ediyor ve sosyal medyada uçuşan nev-zuhur dilbilimcilerin iddialarını ele almalarını umuyorum.

GÜNÜN SÖZÜ

“Birbirlerinden farklı kültürlere sahip toplumların kültürlerindeki ortak vasıfları yaratan hâkim güç, dindir. (…) Eğer Asya, gelecekte, Hıristiyanlığı kabul etseydi bile, yine de Avrupa kültürünün bir parçası olamazdı.” Thomas Stearns Eliot

 

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder