6 Ekim 2022 Perşembe

59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde 4. Gün

Antalya Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlenen 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışma heyecanı devam ediyor. Festivalde dün Ulusal Uzun Metraj Yarışma filmlerinden Selcen Ergun yönetmenliğindeki “Kar ve Ayı” ile Kaan Müjdeci imzalı “Iguana Tokyo”; Ulusal Belgesel Yarışma filmlerinden Berna Gençalp’in yönettiği “Kim Mihri”, Behçet Güleryüz’ün yönettiği “Seyirlik Bir Gariplik: Van Gölü Canavarı”, Hazar Uyar’ın yönettiği “Plaza Köylüleri” ile Uluslararası Uzun Metraj Yarışma filmlerinden Paul Negoescu’nun Görev Adamları / Men of Deeds, Martín Boulocq’un Ziyaretçi / The Visitor filmleri izleyicilerle buluştu.

Kışın bitmek bilmediği uzak bir kasabaya atanan genç bir hemşirenin oradaki erk ilişkileri, sır ortaklıkları ve şüpheyle yüzleşme hikâyesini anlatan "Kar ve Ayı" filminin gösterimi sonrasında yönetmen, senarist, yapımcı Selcen Ergun, oyuncular Merve Dizdar, Saygın Soysal, Erkan Bektaş, Onur Gürçay, senarist Yeşim Aslan, yapımcı Nefes Polat, görüntü yönetmeni Florent Herry ve kurgucu Çiçek Kahraman film hakkında merak edilenleri yanıtladı.

Selcen Ergun: “Bütün hikâye 2017 - 2018 yılları arasında başladı. Aslında birkaç tane kaynaktan besleniyor. Bir tanesi bizim doğaya, onun tüm varlıklarına, tüm canlılarına nasıl davrandığımız, onunla ilişkimiz üzerinden bir şeydi aslında. Öbür taraftan kadın olarak aslında tüm dünyada bir sürü genç kadının hissettiği tam dokunulamaz ama gözle görülemez ağır bir sis gibi etrafımızı kaplayan ‘güvende olamama duygusu.’ Sıkışmışlık hissi ama bir taraftan da daha güçlü hissetme, böyle başka türlü bir umut hissi. Ortak senaristim Yeşim’le birlikte düşüne çalışa, nerede olduğunu tam bilmediğimiz ufacık bir kasabada, masalsı mikrokozmozda daha görünür bir şekilde vücut buldu aslında. O küçücük alan da erk ilişkileri, kapana kısılmışlık duygusu, umut, suçluluk bütün bunların daha görünür olmasına vesile oldu aslında.”

 Merve Dizdar: “2 yıldan fazla oldu filmi çekeli ve gerçekten ben hikâyesini çok beğendim. Daha basit oynayabilmek bana çok zor geliyor. Basitten kastım, daha duygularınızı içinde yaşayıp onu yansıtabilmek… Zaten hiperaktif bir insan olduğum için bağrış çağrış benim için daha yapılabilir bir şey. Bu tarz incelikli oyunculuk olarak çok zorlandım işin açıkçası. Bir şey yokmuş gibi ama aslında altında bir sürü suçluluk duygusu var. Bunların hissinin minimal olması çok zordu. Bütün karakterler böyle. Bence filmin en büyük başarılarından biri de bu. Çok sakin ve gerilimli olduğunu düşünüyorum. Benim dördüncü izleyişim ve her izlediğimde atmosferin içine giriyorum."

Kaan Müjdeci yazıp yönettiği, M² adlı bir sanal gerçeklik oyunun insan dünyasını zapt edişini anlatan “Iguana Tokyo” filminin gösterimi sonrasında oyuncular Saadet Işıl Aksoy, Ertan Saban, Deniz Ülkü, set dekoratörü Mecra Yazıcı, kurgucu Doruk Kaya, ortak yapımcı Kanat Doğramacı, sanat yönetmeni Meral Efe Yurtseven ve Yunus Emre Yurtseven ile birlikte izleyici ile buluştu.

Kaan Müjdeci: “Ben Sivas filminde eve girmemiştim, bir aile yapısının dış etkilerini incelemiştim, şimdi de bu yapının iç etkilerini, evin içine girmeyi denedim. Evin içine girdiğimde kendimi sınırlayan bir insan değilim. Tokyo’da, İstanbul’da, Yozgat’ta ya da Sivas’ta olmuş, çok fark etmiyor, aile ailedir diye düşündüm. Ama içeri girdiğimizde sadece ev bana yetmedi daha derinlere katmanlara girmek istedim. Burada oyun, katmanlara rahat girmem için yardımcı oldu.”

Saadet Işıl Aksoy: “Ben filme en son dahil olan kişiydim, ön çalışma ya da aylar öncesinde başlayıp çözümlemeler, karakter analizi gibi bir zamanımız olmadı, her şey çok hızlı gelişti. Ben senaryoyu ilk okuduğumda bir hissi vardı ve o hissi sevdim en çok. Bir sürü yeri anlamadım ama bende bir duygu uyandırdı ve bence sinemanın en önemli gücü o; hikâyeyi anlatırken bizde uyandırdığı duygu. Kaan’la yüz yüze görüşünce, onun anlattığıyla ve onunla yaşadığım paylaşımla o duygu katlanarak arttı. Los Angeles’tan 3 gün içinde geldim ve bir anda provalara başladım. Ön hazırlıklar elbette çok önemli ama bazen de bir sihir oluyor ve her taş yerine oturuyor. Doğru zaman, doğru yer, doğru insanlar gibi hissediyorsunuz. Bu film de benim açımdan öyle oldu.”

 Deniz Ülkü: “Bu benim ilk profesyonel deneyimimdi. Herkesle çalışmak mükemmeldi. Bizim evimizin seti çok değişikti, duvarlarımız hareket ediyordu. Öyle bir ortamda olmak çok eğlenceliydi. Ekstra Japonca ve savunma dersleri aldım biraz.”

On dokuzuncu yüzyılda İstanbul’da doğan, yetenekli ve başına buyruk kadın ressam Mihri’nin üç kıtaya yayılan hayatının izini süren belgesel “Kim Mihri” gösterimi sonrasında yönetmen Berna Gençalp, yapımcılar Berat İlk ve Yonca Ertürk ile bir söyleşi gerçekleşti.

Berna Gençalp: “Mihri’nin hikayesi aslında sadece Mihri’nin hikayesi değil. Yani tabi ki biz burada Mihri’yi anlatıyoruz, konuşuyoruz ama bence özdeşleşme kurabileceğiniz ya da sorgulama yapabileceğimiz çok fazla ortak noktamız var. Onun yaşadığı süreçle bizim yaşadığımız sürecin, bugünün… Dolayısıyla bunu da anlatabilecek ya da bu kesişim kümelerini bize gösterebilecek tek bir kişi olamazdı baştan sona. Bütün o yansımaları toplamaya çalıştım, kendimde de gördüm bazı yansımalarını. İşte diyorum bana da bir Mihri gerekiyormuş bir film yapabilmek için diye. Bu arada film yapım süreci boyunca da araştırma süreci devam ettiği için yeni bilgiler çıktı. Ona göre filmi tekrar modifiye etmemiz gerekti, öyle durumlar da oldu.”

Urartu mitolojisine ve Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’ne konu olan Van Gölü Canavarının göz ardı edilmiş  geçmişini günümüzle bağlantılandıran belgesel “Seyirlik Bir Gariplik: Van Gölü Canavarı” yönetmen Behçet Güleryüz’ün katılımıyla gerçekleşti.

Fevzi Tuncay: “Benim o gün içsel olarak yaşadıklarım vardı, bir de dışarıdan izleyen gözlerin kendi duyguları ve yargıları vardı. O günkü bu olayla tekrar yüzleşip, o insanların gördüklerinin benim içimden yaşadıklarımla olayın farklı bir boyutunu tekrar gündeme getirip anlatabilme fırsatı verecekti bana ve ben bu fırsatı değerlendirmek istedim.”

Behçet Güleryüz: “2013 yılında Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi yardımcı doçent olarak görev yapmaya başladım. Orada yaşarken bir şekilde Mete kaptanla tanıştım ve oradaki hikâyelerden etkilenerek böyle bir fikir gelişti yavaş yavaş. Bu işi böyle canavarın varlığı yokluğu üzerinden değil, daha çok canavarın altını kazıdıkça çıkan öyküler üzerinden yapmak daha çok ilgimi çekti. Aynı zamanda bunları kazmaya başladıkça kültürel ve tarihsel olarak mitolojideki yerlerini görmeye başladıkça çok etkilenmeye başladım. Etkilendikçe fikir daha da güçlenmeye başladı.”

En iyi okullarda okuyup, en iyi kurumlarda işe başlamak için çalışan ve şimdilerde kasabaya yerleşip organik hayat hayali kuran beyaz yakalıları konu alan “Plaza Köylüleri” belgeselinin gösteriminin ardından yönetmen Hazar Uyar soruları yanıtladı.

Hazar Uyar: “Aslında bu konu hep çevremde arkadaşlarımdan gördüğüm hepimizin hissettiği şeylerdi. Yani bir sürü arkadaşımız ya yurtdışına gitti ya da bir şekilde o cendereden kurtulmak için yollar aramaya başladılar. Bu kimi zaman goji berry yetiştirmekti, kimi zaman bir modayla tasarımla uğraşmaktı. Ama bir şekilde bir kaçış yolu aranıyordu… Yine şehre dönmeleri bir konu ama neden kaçmak istedikleri konuyu oluşturuyordu.”

Narperi’nin Bileziği film ekibinden İran’daki kız kardeşlerine destek!

Denizli’nin Bozkurt ilçesinde yaşayan kadınların üç aylık bir el sanatları atölyesinde toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişkili eşitsizlikleri sorgulamalarını ve kendi güçlerini keşfetmelerini anlatan Jale İncekol yönetmenliğindeki belgesel “Narperi’nin Bileziği” dün akşam Özel Gösterimler kapsamında Antalyalı izleyicilerle buluştu. Filmin gösterimine yönetmen Bozkurt Belediye Başkanı Birsen Çelik, Bozkurt kaymakamı Tayyar Emre Mahmutoğlu, yönetmen Jale İncekol ve belgeselde yer alan kadınlar katıldı.

Jale İncekol: “Bu yalnızca bir dokümanter değil, içinde oyuncuların da olduğu dokümanter-drama türünde bir film. Ben gerçek hayatla oyuncuları bir araya getirmek istedim. Öncelikle Bozkurt Üretici Kadın Koop. üyeleriyle bir atölye başlattık. Çok şanslıyım o yüzden, onlar çok hazırlardı. Üç ay birlikte çalıştık, öğretmenlerimiz onlara el işi eğitimleriverdi. Sonra yazar arkadaşım Esen Armağan Özakbaş’la pandemi döneminde uzun uzun telefon konuşmaları ve mailler sonucunda bir izlek oluşturduk. 17 üretici kadının yanı sıra 5 amatör oyuncu, 2 profesyonel oyuncu var ekipte. Ben hepsinin harmanlamak istedim. Çok da anlaşılmasın istedim. Hangileri oyuncu hangileri gerçek diye. Biraz kafamız karışsın istedim. Öyle bir süreçti ki bazen benim bile hangisi kurmaca hangisi gerçek diye şaşırdığım zamanlar oldu.”

Birsen Çelik: “Jale İncekol ile iyi ki yollarımız kesişti. Biz Bozkurt olarak her zaman şunu söyledik: ‘Üretmezsek tükeniriz, Türkiye’nin kurtuluşu Türk üretiminden geçer.’ Hele bir de kadın üretirse neler yapacağını göstermek lazımdı. Onun için dünyayı kadınlar kurtaracak diyorum.”

Söyleşi sonrasında “Narperi’nin Bileziği” filminin ekibi başörtüsünü düzgün takmadığı için ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan sonra yaşamını yitiren 22 yaşındaki Mahsa Amini için ve İran’daki kadınların mücadelesine destek amacıyla saçlarını kestiler. Jale İncekol; “İran’daki kız kardeşlerimiz çok büyük bir mücadele başlattılar. Biz şu an filmin ekibi olarak onların yanında durduğumuzu söylemek istiyoruz. Hepimiz Mahsa Amini’yiz,” dedi.

***

AÇIKLAMA NOTU: Bu yazı, 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali iletişim ekibi tarafından hazırlanan resmi basın bültenidir. 

Basın İlişkileri ve Dijital Medya Yönetimi

Merve Genç - merve.genc@antalyaff.com

Cansu Uzun Gün - cansu.uzun@antalyaff.com

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder