Antalya Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın katkılarıyla düzenlenen 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yarışma heyecanı devam ediyor. Festivalde dün Ulusal Uzun Metraj Yarışma filmlerinden Selcen Ergun yönetmenliğindeki “Kar ve Ayı” ile Kaan Müjdeci imzalı “Iguana Tokyo”; Ulusal Belgesel Yarışma filmlerinden Berna Gençalp’in yönettiği “Kim Mihri”, Behçet Güleryüz’ün yönettiği “Seyirlik Bir Gariplik: Van Gölü Canavarı”, Hazar Uyar’ın yönettiği “Plaza Köylüleri” ile Uluslararası Uzun Metraj Yarışma filmlerinden Paul Negoescu’nun Görev Adamları / Men of Deeds, Martín Boulocq’un Ziyaretçi / The Visitor filmleri izleyicilerle buluştu.
Kışın bitmek bilmediği uzak bir kasabaya atanan genç bir
hemşirenin oradaki erk ilişkileri, sır ortaklıkları ve şüpheyle yüzleşme
hikâyesini anlatan "Kar ve Ayı" filminin gösterimi sonrasında
yönetmen, senarist, yapımcı Selcen Ergun, oyuncular Merve Dizdar, Saygın
Soysal, Erkan Bektaş, Onur Gürçay, senarist Yeşim Aslan, yapımcı Nefes Polat,
görüntü yönetmeni Florent Herry ve kurgucu Çiçek Kahraman film hakkında merak
edilenleri yanıtladı.
Selcen Ergun: “Bütün hikâye 2017 - 2018 yılları arasında
başladı. Aslında birkaç tane kaynaktan besleniyor. Bir tanesi bizim doğaya,
onun tüm varlıklarına, tüm canlılarına nasıl davrandığımız, onunla ilişkimiz
üzerinden bir şeydi aslında. Öbür taraftan kadın olarak aslında tüm dünyada bir
sürü genç kadının hissettiği tam dokunulamaz ama gözle görülemez ağır bir sis
gibi etrafımızı kaplayan ‘güvende olamama duygusu.’ Sıkışmışlık hissi ama bir
taraftan da daha güçlü hissetme, böyle başka türlü bir umut hissi. Ortak
senaristim Yeşim’le birlikte düşüne çalışa, nerede olduğunu tam bilmediğimiz
ufacık bir kasabada, masalsı mikrokozmozda daha görünür bir şekilde vücut buldu
aslında. O küçücük alan da erk ilişkileri, kapana kısılmışlık duygusu, umut,
suçluluk bütün bunların daha görünür olmasına vesile oldu aslında.”
Merve Dizdar: “2
yıldan fazla oldu filmi çekeli ve gerçekten ben hikâyesini çok beğendim. Daha
basit oynayabilmek bana çok zor geliyor. Basitten kastım, daha duygularınızı
içinde yaşayıp onu yansıtabilmek… Zaten hiperaktif bir insan olduğum için
bağrış çağrış benim için daha yapılabilir bir şey. Bu tarz incelikli oyunculuk
olarak çok zorlandım işin açıkçası. Bir şey yokmuş gibi ama aslında altında bir
sürü suçluluk duygusu var. Bunların hissinin minimal olması çok zordu. Bütün
karakterler böyle. Bence filmin en büyük başarılarından biri de bu. Çok sakin
ve gerilimli olduğunu düşünüyorum. Benim dördüncü izleyişim ve her izlediğimde
atmosferin içine giriyorum."
Kaan Müjdeci yazıp yönettiği, M² adlı bir sanal gerçeklik
oyunun insan dünyasını zapt edişini anlatan “Iguana Tokyo” filminin gösterimi
sonrasında oyuncular Saadet Işıl Aksoy, Ertan Saban, Deniz Ülkü, set dekoratörü
Mecra Yazıcı, kurgucu Doruk Kaya, ortak yapımcı Kanat Doğramacı, sanat
yönetmeni Meral Efe Yurtseven ve Yunus Emre Yurtseven ile birlikte izleyici ile
buluştu.
Kaan Müjdeci: “Ben Sivas filminde eve girmemiştim, bir
aile yapısının dış etkilerini incelemiştim, şimdi de bu yapının iç etkilerini,
evin içine girmeyi denedim. Evin içine girdiğimde kendimi sınırlayan bir insan
değilim. Tokyo’da, İstanbul’da, Yozgat’ta ya da Sivas’ta olmuş, çok fark
etmiyor, aile ailedir diye düşündüm. Ama içeri girdiğimizde sadece ev bana
yetmedi daha derinlere katmanlara girmek istedim. Burada oyun, katmanlara rahat
girmem için yardımcı oldu.”
Saadet Işıl Aksoy: “Ben filme en son dahil olan kişiydim, ön çalışma ya da aylar öncesinde başlayıp çözümlemeler, karakter analizi gibi bir zamanımız olmadı, her şey çok hızlı gelişti. Ben senaryoyu ilk okuduğumda bir hissi vardı ve o hissi sevdim en çok. Bir sürü yeri anlamadım ama bende bir duygu uyandırdı ve bence sinemanın en önemli gücü o; hikâyeyi anlatırken bizde uyandırdığı duygu. Kaan’la yüz yüze görüşünce, onun anlattığıyla ve onunla yaşadığım paylaşımla o duygu katlanarak arttı. Los Angeles’tan 3 gün içinde geldim ve bir anda provalara başladım. Ön hazırlıklar elbette çok önemli ama bazen de bir sihir oluyor ve her taş yerine oturuyor. Doğru zaman, doğru yer, doğru insanlar gibi hissediyorsunuz. Bu film de benim açımdan öyle oldu.”
Deniz Ülkü: “Bu
benim ilk profesyonel deneyimimdi. Herkesle çalışmak mükemmeldi. Bizim evimizin
seti çok değişikti, duvarlarımız hareket ediyordu. Öyle bir ortamda olmak çok
eğlenceliydi. Ekstra Japonca ve savunma dersleri aldım biraz.”
On dokuzuncu yüzyılda İstanbul’da doğan, yetenekli ve
başına buyruk kadın ressam Mihri’nin üç kıtaya yayılan hayatının izini süren
belgesel “Kim Mihri” gösterimi sonrasında yönetmen Berna Gençalp, yapımcılar
Berat İlk ve Yonca Ertürk ile bir söyleşi gerçekleşti.
Berna Gençalp: “Mihri’nin hikayesi aslında sadece
Mihri’nin hikayesi değil. Yani tabi ki biz burada Mihri’yi anlatıyoruz,
konuşuyoruz ama bence özdeşleşme kurabileceğiniz ya da sorgulama
yapabileceğimiz çok fazla ortak noktamız var. Onun yaşadığı süreçle bizim
yaşadığımız sürecin, bugünün… Dolayısıyla bunu da anlatabilecek ya da bu
kesişim kümelerini bize gösterebilecek tek bir kişi olamazdı baştan sona. Bütün
o yansımaları toplamaya çalıştım, kendimde de gördüm bazı yansımalarını. İşte
diyorum bana da bir Mihri gerekiyormuş bir film yapabilmek için diye. Bu arada
film yapım süreci boyunca da araştırma süreci devam ettiği için yeni bilgiler
çıktı. Ona göre filmi tekrar modifiye etmemiz gerekti, öyle durumlar da oldu.”
Urartu mitolojisine ve Evliya Çelebi Seyahatnâmesi’ne
konu olan Van Gölü Canavarının göz ardı edilmiş
geçmişini günümüzle bağlantılandıran belgesel “Seyirlik Bir Gariplik:
Van Gölü Canavarı” yönetmen Behçet Güleryüz’ün katılımıyla gerçekleşti.
Fevzi Tuncay: “Benim o gün içsel olarak yaşadıklarım
vardı, bir de dışarıdan izleyen gözlerin kendi duyguları ve yargıları vardı. O
günkü bu olayla tekrar yüzleşip, o insanların gördüklerinin benim içimden
yaşadıklarımla olayın farklı bir boyutunu tekrar gündeme getirip anlatabilme
fırsatı verecekti bana ve ben bu fırsatı değerlendirmek istedim.”
Behçet Güleryüz: “2013 yılında Van Yüzüncü Yıl
Üniversitesi yardımcı doçent olarak görev yapmaya başladım. Orada yaşarken bir
şekilde Mete kaptanla tanıştım ve oradaki hikâyelerden etkilenerek böyle bir
fikir gelişti yavaş yavaş. Bu işi böyle canavarın varlığı yokluğu üzerinden
değil, daha çok canavarın altını kazıdıkça çıkan öyküler üzerinden yapmak daha
çok ilgimi çekti. Aynı zamanda bunları kazmaya başladıkça kültürel ve tarihsel
olarak mitolojideki yerlerini görmeye başladıkça çok etkilenmeye başladım.
Etkilendikçe fikir daha da güçlenmeye başladı.”
En iyi okullarda okuyup, en iyi kurumlarda işe başlamak
için çalışan ve şimdilerde kasabaya yerleşip organik hayat hayali kuran beyaz
yakalıları konu alan “Plaza Köylüleri” belgeselinin gösteriminin ardından
yönetmen Hazar Uyar soruları yanıtladı.
Hazar Uyar: “Aslında bu konu hep çevremde arkadaşlarımdan
gördüğüm hepimizin hissettiği şeylerdi. Yani bir sürü arkadaşımız ya yurtdışına
gitti ya da bir şekilde o cendereden kurtulmak için yollar aramaya başladılar.
Bu kimi zaman goji berry yetiştirmekti, kimi zaman bir modayla tasarımla
uğraşmaktı. Ama bir şekilde bir kaçış yolu aranıyordu… Yine şehre dönmeleri bir
konu ama neden kaçmak istedikleri konuyu oluşturuyordu.”
Narperi’nin Bileziği film ekibinden İran’daki kız
kardeşlerine destek!
Denizli’nin Bozkurt ilçesinde yaşayan kadınların üç aylık
bir el sanatları atölyesinde toplumsal cinsiyet rolleriyle ilişkili
eşitsizlikleri sorgulamalarını ve kendi güçlerini keşfetmelerini anlatan Jale
İncekol yönetmenliğindeki belgesel “Narperi’nin Bileziği” dün akşam Özel
Gösterimler kapsamında Antalyalı izleyicilerle buluştu. Filmin gösterimine
yönetmen Bozkurt Belediye Başkanı Birsen Çelik, Bozkurt kaymakamı Tayyar Emre
Mahmutoğlu, yönetmen Jale İncekol ve belgeselde yer alan kadınlar katıldı.
Jale İncekol: “Bu yalnızca bir dokümanter değil, içinde
oyuncuların da olduğu dokümanter-drama türünde bir film. Ben gerçek hayatla
oyuncuları bir araya getirmek istedim. Öncelikle Bozkurt Üretici Kadın Koop.
üyeleriyle bir atölye başlattık. Çok şanslıyım o yüzden, onlar çok hazırlardı.
Üç ay birlikte çalıştık, öğretmenlerimiz onlara el işi eğitimleriverdi. Sonra
yazar arkadaşım Esen Armağan Özakbaş’la pandemi döneminde uzun uzun telefon
konuşmaları ve mailler sonucunda bir izlek oluşturduk. 17 üretici kadının yanı
sıra 5 amatör oyuncu, 2 profesyonel oyuncu var ekipte. Ben hepsinin harmanlamak
istedim. Çok da anlaşılmasın istedim. Hangileri oyuncu hangileri gerçek diye.
Biraz kafamız karışsın istedim. Öyle bir süreçti ki bazen benim bile hangisi
kurmaca hangisi gerçek diye şaşırdığım zamanlar oldu.”
Birsen Çelik: “Jale İncekol ile iyi ki yollarımız
kesişti. Biz Bozkurt olarak her zaman şunu söyledik: ‘Üretmezsek tükeniriz,
Türkiye’nin kurtuluşu Türk üretiminden geçer.’ Hele bir de kadın üretirse neler
yapacağını göstermek lazımdı. Onun için dünyayı kadınlar kurtaracak diyorum.”
Söyleşi sonrasında “Narperi’nin Bileziği” filminin ekibi
başörtüsünü düzgün takmadığı için ahlak polisi tarafından gözaltına alındıktan
sonra yaşamını yitiren 22 yaşındaki Mahsa Amini için ve İran’daki kadınların
mücadelesine destek amacıyla saçlarını kestiler. Jale İncekol; “İran’daki kız
kardeşlerimiz çok büyük bir mücadele başlattılar. Biz şu an filmin ekibi olarak
onların yanında durduğumuzu söylemek istiyoruz. Hepimiz Mahsa Amini’yiz,” dedi.
***
AÇIKLAMA NOTU: Bu yazı, 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali iletişim ekibi tarafından hazırlanan resmi basın bültenidir.
Basın İlişkileri ve Dijital Medya Yönetimi
Merve Genç - merve.genc@antalyaff.com
Cansu Uzun Gün - cansu.uzun@antalyaff.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder