En son Lars
von Trier’in yazıp yönettiği Nymphomaniac: Vol. I ve Vol. II filmlerinin ticari
gösterimden men edilmesiyle gündeme gelen “sansür” konusu Türkiye'nin bitmez
tükenmez tartışma konularından biridir. Türkiye’de, devlet Batı Uygarlığını seçtiği
günden beri bu uygarlığın kurum, kavram, fikir vb. tüm değerlerine “bırakınız
geçsinler” diyen liberal, hümanist, sosyalist, aydınlanmacı vb. batıcılar ile
bunların filtrelenmesini isteyen muhafazakarlar daima çatıştı. Darwinizm,
Fureydizm, erotizm gibi diken üstündeki konular ise bu piyasanın tükenmez
metaları olarak daima baş rolü üstlendi.
George
Orwell’in romanından Michael Radford’un senaryosunu yazıp yönettiği 1984 (Nineteen
Eighty-Four) filmi, İstanbul Film Festival’inde gösterilmek için çağrılmış ama
o zaman Ankara’dan gelip filmleri denetleyen “muhafazacı” grup ile festival direktoryası
arasında bayağı büyük niza çıkmıştı. Neticede, şimdi ismini yazmayacağım festival
yetkilisi bir hanım beni arayarak “Denetimcilerin 1984 gibi anti-komünist bir
filme sansür uygulamak” istediklerini, filmin sahiplerinin ise buna asla müsaade
etmeyeceklerini söyledi. Ben o vakit Tercüman gazetesinin sinema yazarıydım.
Yani muhafazakar camiada sinema ile ilgilenen bir tek ben vardım ve havam da
yerindeydi laf aramızda.
Romanı
okuduğum ama filmi seyretmediğim için filmin neresini sansür edeceklerini
sordum. Büyük Ağabey (Big Brother) zulmünden her nasılsa karanlık alana kaçtıklarını
sanan Winston Smith (John Hurt) ile Julia (Suzanna Hamilton), aslında bir tuzak
olan sahaf dükkanını üstündeki küf kokulu barakada tüm ülkede yasak olan
aşklarını yaşamaya çalışmaktadır. Votka içip eşek gibi çalışmaktan çürümeye
yüz tutmuş bedenlerini birleştirmekle bu sefil yerde güya kendilerine bir
özgürlük alanı açtıklarını sanmaktadırlar. İşte böyle bir buluşmada sevişme
sonrası Julia ayağa kalkar ve çıplak vücudu görünür!
Denetçi
dostlarımız o vakitler buraya takılmışlar ve bu sahnenin kesilmesini aksi haldi
filmi gösterime sokmayacaklarını bildirmişler… (Daha sonra filmin seyrettiğimde
bir kadın vücudu gibi görünen Julia’nın vücudu bana boyası dökülmüş ahşap bir
ev, sair yerleri de kömürlük penceresi gibi görünmüştü… Filmi bulup izlerseniz fikrimi paylaşacağımıza eminim.)
Nitekim
denetçiler arasında münevver bir şair tanıdığım vardı, ona romandan bahsettim de film festivalde gösterilebildi…
Bu hatırayı
şu sebeple anlattım: Nymphomaniac: Vol. I ve Vol. II filmlerinin yasaklanması
da aynı pencereden kaynaklanıyor…
Filmi uzun uzun anlatacak, eleştirecek değilim ama şu kadarını söyleyelim: Filmin iki
katmanı var: Birincisi hard porno görseller, ikincisi bana göre Batı uygarlığının bütün bitik yönlerini cerahatli bir yara gibi
ortaya döken metin…
Şunu alenen iddia ediyorum: Türkiye’de bu film ticari gösterime girdiğinde, velev sadece üniversite bitirmiş kişiler seyretsinler, yüzde 99’u filmin metninde anlatılanları anlayamaz! Çünkü bu filmin alt metnini anlayabilmek için en azından
Nietzche’nin Decal ve Böyle Buyurdu Zerdüşt gibi kitaplarını okumuş olmak (felsefe
bilmek) gerek. Dinler tarihini bilmek gerek. Mitoloji bilmek gerek. Sayı
gizemciliğini bilmek gerek (filmin başında ve sonunda dev rakamlar olarak
perdeye yansıyan 3+5=8’in ne manaya geldiğini nasıl çözecek ki başka?).
Batu Musikisini bilmek gerek. Hristiyan softalığı veya gericiliğini en azından Umberto Eco'dan okumuş olmak veya bir başka şekilde bilmek gerek. Serbestlikle özgürlüğü birbirine karıştıran batı insanının erkek ve kadınlarının bu serbestlik içinde ne kadar boğulduklarını bilemese de hissetmek gerek… Nihayet sinemayı sadece izlemek-seyretmek değil okumayı da bilmek gerek (edebiyatta mecaz ve diğer sanatları bilmeden nasıl bir şiiri, musanna bir yazıyı çözemiyorsak, bir filmde de metafor çözümlemeleri yapmadan onu anlamak gayrı kabildir).
Batu Musikisini bilmek gerek. Hristiyan softalığı veya gericiliğini en azından Umberto Eco'dan okumuş olmak veya bir başka şekilde bilmek gerek. Serbestlikle özgürlüğü birbirine karıştıran batı insanının erkek ve kadınlarının bu serbestlik içinde ne kadar boğulduklarını bilemese de hissetmek gerek… Nihayet sinemayı sadece izlemek-seyretmek değil okumayı da bilmek gerek (edebiyatta mecaz ve diğer sanatları bilmeden nasıl bir şiiri, musanna bir yazıyı çözemiyorsak, bir filmde de metafor çözümlemeleri yapmadan onu anlamak gayrı kabildir).
Şimdi
gelelim sansür konusuna
Şu anda film
denetleme alt kurulunun elinde bulunan film denetleme kriterlerine bir katkı
yapacağımı umarak teklifler getiriyorum.
1. Film izleme yaşının üst sınırı 18+ ‘dan
21+’ya çıkartılmalıdır.
2. Bir filmi yasaklamak yerine onun daha
yüksek fiyat biletlerle gösterime girmesini
sağlayacak madde konmalıdır.
3. Bir filmi yasaklamak yerine gösterim
saatlerine sınır getirilmelidir. 21:00 ve 24:00
saatlerinde gösterilebilir, gibi.
Bu üç madde bir yönetmelikle film denetleme için resmileştirilirse,
komisyonların eli de rahatlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder