Estetiğin bitmez tükenmez tartışmalardan biri gibi görünecek olmasına
rağmen yine de “Sanat nedir, neden-niçin var, neye hizmet etmeli?” sorularına
ilişkin bazı cevaplar aramaya gerek duydum. Bu hafta gösterime giren Recep İvedik
4 ve Son Aşk (Two Mother) üzerine yazmayı planladığımda elim tuşlara bir türlü
gitmedi. Sebebini düşündüğümde ise aklıma sanatın niceliği, niteliğine ilişkin
estetik sorunsallar takıldı.
Mesela Recep İvedik serisi hepimizin bildiği gibi kasıla kasıla, katıla
katıla güldürerek para kazanmak maksadıyla çekilmiş bir seri. Oysa mizah
(komedi, hiciv) keskin zekanın ürünüdür. İnsan hayatından süzülüp
çıkartıldığında yedi yaşındaki de, yetmiş yaşındaki de beyinlerinde şimşek
çaktığı için gülmelidir ki o mizah olsun! Umberto Eco’nun dediği gibi kaba bir
adamın yellenmesi aynı kabalıkta insanların kahkahalarla gülmesine sebep olabilir ama eğer mizah entelektüel bir etkinlik olarak oluşuyorsa orada ciddi
bir durum var demektir! Ülkemizde maalesef ciddi durumlar doğurabilecek mizah
yapılamıyor. Recep İvedik veya gişeleri zorlayan diğer yerli filmlerimizde durum
ortadadır: bu tür komiklikler sanat felsefesinin ve estetiğin kapsama alanı
dışındadır!
Gerçeklik algımız ve duygularımızı değiştiren diğer şeylerden biri de
bir filmdeki aşk ve cinsellik temalarıdır. Bu hafta gösterime giren Yasak Aşk
(Two Mother), bilhassa aşk konusunda yere çakılıyor. Cinsellik konusunda ise
pornografiye varacak kadar cüretkar bir anlatıma sahip. Üstelik tüm dünyada olduğu gibi, genel ahlak kurallarına karşı duyarsızlığının dil ucuna getirdiği kelime
tek: küstahça! Gerçi feministler buna küstahlık değil, cüretkarlık diyecektir
ama cüretkarlık bu film için hangi bağlamda kullanılırsa kullanılsın
küstahlıkla eşanlam kazanmış olacaktır.
Hikayeye bakar mısınız: Şehvetlerinin altında kalan iki genç insan ve
iki geçkin kadın. Kadınlar çocukluktan itibaren arkadaşlar. Birbirlerinin
çocuklarına doğumlarından itibaren yarı annelik ediyorlar. Gençlerin her biri yarı anne bildiği kadını
şehvetle arzuluyor. Kadınlar bu şehvete daha azgın bir biçimde cevap veriyorlar: bu yüzden her şeye, geleneksel aile değerleri, toplumsal kurallar vb. vb. sırt çeviriyorlar..
Sözde bir aşk hikayesi. Ama aşk filminden çok bir porno dizgesinde
bir film. Mat ve hicap duygusu uyandıran filmin feminist yönetmenine ait estetik ve ahlaki tercihlerini uzun uzadıya tartışacak değilim... Konumuzu başta sorduğumuz soruya
bağladığımızda ise ortaya sanatı -edebi veya sinemasal- bir gayeye alet etmenin
somut örneği ortaya çıkıyor. İşte tam burada benim gibi insanlar şöyle
düşünüyor: Eğer bir film benim gerçeklik algım ve duygularımda değişiklik
yapmak amacıyla çekilmişse ve bir üçüncü şahıs olarak bende ve diğer
seyircilerde ahlaki tepki uyandırıyorsa eleştiri hakkımı sonuna kadar
kullanırım! Sadece kullanmakla kalmam aynı zamanda benim gibi düşünen insanlara
açıkça mesaj veririm (gerçeklik algılarına ve duygularına hitap ederim):
Arkadaşlar bu filmi seyretmemeniz siniz için daha iyi olur!
Sanat (sinema) gerçeklik algımız ve duygularımıza bu şekilde tecavüz
etmeye devam edecek mi? Edecekse, nerede duracak? Durmayacaksa bizim gibi
toplumlar, “Batılılaşma bir devlet projesidir, onun kültürünü de
içselleştirmeliyiz” fikrini savunanlara mı iltihak edeceğiz? Durum ciddi ve
sadece bir estetik sorunsalından daha fazlası.
SAYFAYI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder