21 Şubat 2014 Cuma

Sineme, gerçeklik algılarımıza ve duygularımıza tecavüz etmemeli

Estetiğin bitmez tükenmez tartışmalardan biri gibi görünecek olmasına rağmen yine de “Sanat nedir, neden-niçin var, neye hizmet etmeli?” sorularına ilişkin bazı cevaplar aramaya gerek duydum. Bu hafta gösterime giren Recep İvedik 4 ve Son Aşk (Two Mother) üzerine yazmayı planladığımda elim tuşlara bir türlü gitmedi. Sebebini düşündüğümde ise aklıma sanatın niceliği, niteliğine ilişkin estetik sorunsallar takıldı.

Mesela Recep İvedik serisi hepimizin bildiği gibi kasıla kasıla, katıla katıla güldürerek para kazanmak maksadıyla çekilmiş bir seri. Oysa mizah (komedi, hiciv) keskin zekanın ürünüdür. İnsan hayatından süzülüp çıkartıldığında yedi yaşındaki de, yetmiş yaşındaki de beyinlerinde şimşek çaktığı için gülmelidir ki o mizah olsun! Umberto Eco’nun dediği gibi kaba bir adamın yellenmesi aynı kabalıkta insanların kahkahalarla gülmesine sebep olabilir ama eğer mizah entelektüel bir etkinlik olarak oluşuyorsa orada ciddi bir durum var demektir! Ülkemizde maalesef ciddi durumlar doğurabilecek mizah yapılamıyor. Recep İvedik veya gişeleri zorlayan diğer yerli filmlerimizde durum ortadadır: bu tür komiklikler sanat felsefesinin ve estetiğin kapsama alanı dışındadır!

Gerçeklik algımız ve duygularımızı değiştiren diğer şeylerden biri de bir filmdeki aşk ve cinsellik temalarıdır. Bu hafta gösterime giren Yasak Aşk (Two Mother), bilhassa aşk konusunda yere çakılıyor. Cinsellik konusunda ise pornografiye varacak kadar cüretkar bir anlatıma sahip. Üstelik tüm dünyada olduğu gibi, genel ahlak kurallarına karşı duyarsızlığının dil ucuna getirdiği kelime tek: küstahça! Gerçi feministler buna küstahlık değil, cüretkarlık diyecektir ama cüretkarlık bu film için hangi bağlamda kullanılırsa kullanılsın küstahlıkla eşanlam kazanmış olacaktır.

Hikayeye bakar mısınız: Şehvetlerinin altında kalan iki genç insan ve iki geçkin kadın. Kadınlar çocukluktan itibaren arkadaşlar. Birbirlerinin çocuklarına doğumlarından itibaren yarı annelik ediyorlar. Gençlerin her biri yarı anne bildiği kadını şehvetle arzuluyor. Kadınlar bu şehvete daha azgın bir biçimde cevap veriyorlar: bu yüzden her şeye, geleneksel aile değerleri, toplumsal kurallar vb. vb. sırt çeviriyorlar..

Sözde bir aşk hikayesi. Ama aşk filminden çok bir porno dizgesinde bir film. Mat ve hicap duygusu uyandıran filmin feminist yönetmenine ait estetik ve ahlaki tercihlerini uzun uzadıya tartışacak değilim... Konumuzu başta sorduğumuz soruya bağladığımızda ise ortaya sanatı -edebi veya sinemasal- bir gayeye alet etmenin somut örneği ortaya çıkıyor. İşte tam burada benim gibi insanlar şöyle düşünüyor: Eğer bir film benim gerçeklik algım ve duygularımda değişiklik yapmak amacıyla çekilmişse ve bir üçüncü şahıs olarak bende ve diğer seyircilerde ahlaki tepki uyandırıyorsa eleştiri hakkımı sonuna kadar kullanırım! Sadece kullanmakla kalmam aynı zamanda benim gibi düşünen insanlara açıkça mesaj veririm (gerçeklik algılarına ve duygularına hitap ederim): Arkadaşlar bu filmi seyretmemeniz siniz için daha iyi olur!


Sanat (sinema) gerçeklik algımız ve duygularımıza bu şekilde tecavüz etmeye devam edecek mi? Edecekse, nerede duracak? Durmayacaksa bizim gibi toplumlar, “Batılılaşma bir devlet projesidir, onun kültürünü de içselleştirmeliyiz” fikrini savunanlara mı iltihak edeceğiz? Durum ciddi ve sadece bir estetik sorunsalından daha fazlası. 



SAYFAYI OKUMAK İÇİN TIKLAYIN


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder