30 Ekim 2012 Salı

Cloud Atlas; Bulut Atlası: Eklektik, Fantastik, Heretik, Anti Kapitalist yani Postmodern bir film!

"Evvelce olan şey, yarın da olacak olan şeydir; şimdi yapılan ilerde de yapılacaktır. Güneşin altında hiç yeni bir şey yoktur. Bir şey var mıdır ki, 'bak şu yeni' denilebilsin? Bizden önceki zamanda da vardı." Kuhelet, Ekleziyast kitabı (M.Ö 250).





Cloud Atlas (Bulut Atlası), fantastik, heretik, azıcık nihilist ve anti Kapitalist bir film olarak göz alıcı görselliği (çekim, makyaj, özel efektler vb. hepsi içinde), üç saat boyunca hiç kesintiye uğramayan "dakik" anlatımı ile "eklektik şaheser" övgüsünü hak ediyor. Yılın en iyilerinden... Sinemayı bilinçle seven ve popüler kültüre aşina her türden seyirci için uzun zaman dillerden düşmeyecek bu yapım, altı bölüm ve "altı zaman dilimi" boyunca aynı oyuncularla aslında birbirini tamamlayan, aynı teması, ana fikri aynı hikayeleri muhteşem bir ustalığın sergilendiği bir kurguyla izleyicisine kendini sunuyor...  Ama bu Hollywood dişisi kendini kolay ele vermeyen tecrübeli bir yosma! Onu elde etmek istiyorsanız sabretmelisiniz. 

Hikaye aktıkça Mircea Eliade'nın "Ebedi Döngü" (Eternal Return) kavramını düşündürüyor. Oradan Nietzsche'nin modern felsefeye kazandırdığı "ezeli-ebedi döngü" ve "üstinsan" kavramları zihinde uçuşuyor...


Nedir bu ebedi-ezeli döngü? Zamanla ilgili bu kavram, bize, zamanın başlangıcı ve sonu olmadığını ifade ediyor. Sondan bahsedilmeyen durumda, hayatın da bir başlangıcı ve sonu yoktur! Zaman, ezelden ebede (öncesizlikten sonsuza) tekrar eder, durur! İnsanın bu sonsuzluk içinde bir değişim yapabilme gücü yoktur (bu yaklaşım semavi dinler açısından 'Kaderiye'cilik öğretisini hatırlatır). 

Ebedi Döngü'nün bezdirici etkisine karşılık filmde şu soru sorulur: "Evreni Tanrı yarattıysa insanoğlu ne kadarını değiştirebilir?".

Soruyu tabii ki, skolastik bir yargı tamamlar: "Evrenin doğal bir düzeni vardır. Bunu bozmak isteyenler bedelini öderler..." (Kendi mantığı içinde doğru olan bu yargı, erki elinde tutmak isteyenlerin ve tabii kilisenin, faşizmin, komünizmin ve elbette kapitalistlerin elinde bir değnek olarak da kullanılacaktır).

Burada filmin anlaşılması için bir hikaye seçerek yönetmenin  sorulara vermeye çalıştığı  bir yanıtı ele alalım: 

Filmin altı hikayesinden birinde, çekik gözlü sendikalist kahraman ve saf kan olmayan, yani üretilmiş, işleri bittiğinde sabun fabrikalarına gönderilerek besine dönüştürülen ve biri diğerinin etiyle beslenen çekik gözlü kadın işçiye "fark etmeyi" öğretir!

Sendikalistlere göre ebedi döngü karşısında yapılacak tek şey, kendini kurban etmektir! "Kendini kurban et ki, başkaları da senin fark ettiğini fark edebilsinler!".

"Ya kimse anlamazsa?" diye sorar engizisyon sorgucusu tavırlı bir başka çekik gözlü.

Kurban kızımız, engizatörün gözlerine bakarak şöyle der:  "Bir kişi fark etmeye başladı bile!".

Nietzche felsefesinin ölü-sevici biçimde bu yorumuna karşılık "üstinsan" mezhebinin yayıcısı, ezeli-ebedi döngü karşısında, insanın idrak kapılarını açıp fark edişini arttırarak bilgiyle donanması gerektiğini ve böylece "kamil insan" olabileceğini söyler. 
...

Bulut Atlası'ndaki önemli özelliklerden biri, ebedi döngü ana fikrine bağlı kalarak altı öykü boyunca aynı oyuncuların farklı karakterleri canlandırıyor olması. Başlangıçsız ve sonrasız zaman içinde tekrar tekrar hayat bulan bir insanlık durumunu, "bedene dönüşün sürekliliği" (cycle de reincarnation), ruh göçü (tenasüh- metempsychose) gibi yaklaşımlarla birlikte "bedenleşme" kavramlarıyla tartışmak gerek.


Bilhassa bedenleşmenin (incarnation) aynı doğum izleri ile verilmesi fikri seyircinin kişileri ve olayları takip etmesinde etkili oluyor. Aynı zamanda öykünün inandırıcılık kazanmasını sağlıyor.

Postmodern Bulut Atlası'nın felsefi eklektikliği yanında, altı ayrı bölümde  izlenen farklı anlatım, usta yönetmenlerin çektiği pek çok filmi anımsatıyor ("eklektik" sıfatını yakıştırmama bir gerekçe teşkil eden bir başka gerekçe). 

Bulut Atlası, elbette bir roman uyarlaması ama bir sinema filmi olduğu için anlatım dilini edebiyattan değil, sinema ustalarının dilinden almayı tercih etmesi normal. Burada eleştirilebilecek nokta, ödünç alınanın, doğrudan aslını hatırlatması. Mesela, genç ve yaşlı müzik adamlarının kıskançlıklarının vurgulandığı sahneler doğrudan Amedeus'u hatırlatması gibi... 


Filmi seyrettikten sonra bu yazıma yorum gönderirseniz güzel bir tartışma yapabiliriz.
İyi seyirler.

İşte bu tartışmalardan biri...

RESMİ BÜYÜTMEK İÇİN ÜZERİNE ÇİFT TIKLAYIN.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder