6 Nisan 2011 Çarşamba

Utanç Verici Bir Çelişki


Gelecekteki Türk sineması, ayrılıkçıların belirleyeceği bir silah mı yoksa kardeşlik ruhunun emrinde bir barış güvercini mi olacak? Bu suali sormanın zamanı geldi de geçiyor bile. Toplumsal dokumuzda pek nadir rastlanan tekil örneklerden yola çıkılarak yapılan kimi filmler beni ürkütüyor. Üstelik bu filmler devlet eliyle ödüllendiriliyor…  Bu tür sanat eserleri yaşanan gerçekliğin aksine bilhassa dünya algısını sanatla belirleyen potansiyel aydınlar diyebileceğimiz gençlerin algısında sarsıntılara ve sapmalara neden oluyor.

Her gün biraz daha abartılarak ödüllere boğulan Çoğunluk filmi, milliyetçi karakteri ağır basan orta sınıf Türk bir aileye odaklanarak Türk-Kürt ayrımcılığı yapıyor! Film her ne kadar bunu aslında orta sınıf Türklerin yaptığını iddia etse de… Çünkü Türkiye’de, filmdeki yanlış yönlendirmenin aksine Türk Kürt evliliklerinin arttığını daha 2007’den beri biliyoruz. Üstelik Türkiye’deki Türk Kürt veya diğer etnik gruplar arasındaki evliliklerin az olmasının nedeni, filmin iddia ettiği gibi yükselen Türk milliyetçiliği sebebiyle değil geleneksel yapı ve akraba evliliğinden kaynaklanıyor…
Internet’te yaptığım küçük bir araştırma sonucu şöyle bir habere rast geldim. Birlikte okuyalım.


"Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2003 yılı verileri, Türkiye'de Kürtlerle Türkler arasında yapılan karma evliliklerin her geçen gün arttığını ortaya koyuyor. İlk olarak, AB fonları ve Sağlık Bakanlığı'nın katkısıyla, 80 ilde 10 bin 836 hanede 15- 49 yaşları arası 8 bin 75 evlenmiş kadına, kendilerinin ve eşlerinin ana dilleri sorularak etnik yapıları ortaya çıkarıldı. Buna göre 51 etnik ya da dilsel grubun bulunduğu Türkiye'de anadili Türkçe olan kadınların yüzde 96'sı yine anadili Türkçe olan erkeklerle evli. Anadili Kürtçe olan kadınların sadece yüzde 7'si anadili farklı olan erkekler ile evlenmiş.

1993-1998 yıllarındaki verilerini analiz eden ODTÜ Sosyoloji bölümünden Ayşe Gündüz Hoşgör ve Jeroen Smits; Türk ve Kürt kökenliler arasında karma evliliklerin oranının kentleşmeyle beraber son on yıllarda artmasına karşın genel nüfus içinde oranlarının çok az olduğunun altını çiziyorlar: 11 bin 570 çiftle yapılan görüşmenin sonuçlarına göre Türkiye'deki çiftlerin yüzde 2,4’ü diğer bir deyişle her 40 evlilikten sadece birinde çiftler Türk ve Kürt etnik kökenlerinden geliyor. 1976 yılından önce Türk-Kürt karma çiftlerin oranı toplam nüfusun sadece yüzde 1,8 idi. Bu rakam 1989-1998 yılları arasında yaşanan tüm gerilimlere rağmen yüzde 3'e çıktı.
Araştırmanın en ilginç verilerinden biri ise Türk etnik kökenliler içinde eğitim oranı düştükçe Kürt kökenli eş bulma oranı artıyor. Buna karşın Kürtler arasında eğitim seviyesi yükseldikçe Türklerle karma evlilik oranı yükseliyor. Ayşe Gündüz Hoşgör ve Jeroen Smits'e göre, Kürtlerle Türkler arasındaki evlilik oranlarının düşük olmasının arkasında milliyetçilikten çok geleneksel topluma özgü sosyal yapı var. Akraba evlilikleri ve görücü usulü gençlerin farklı etnik gruplardan insanlarla evlenmesini engelliyor." Kaynak:  http://www.habervitrini.com/haber.asp?id=285628

Sinemaya pek çok defa "Eflatun’un Mağarası" işlevini yükleyenlerin nasıl insanlar olduğunu merak etmişimdir. Yarattıkları "gerçek dışı sinema" nereye kadar gidecek bunu da bilmiyorum… "Yalan Sinemanın" büyüsüne kapılanların kendi kişiliklerini bulamadıkları, onlara söylenen yalanlarla buz üstüne binalar kurdukları fikri eminim her aklı başında insanın kabul edeceği bir bakış açısıdır…

Sanat insana kendi gerçeğini öğretme misyonundan uzaklaştıkça yoz bir ticari nesneye dönüşüyor dedim. Bunun anlamı ruhi özgürlükten koparılmak anlamına geliyor. Eflatun’un Mağarası’ndaki zincirli insanlar, güneşe sırtları dönük otururken duvardaki ışık-gölge oyununun gerçek sanıyordu. Bu tür bir özgürlük yanılsamasına kim ister? Üstelik bu yanılsamayı yaratanlar, bir yandan sanatlarını ideolojinin emrine verirken bir yandan da "egemen güçler"in ve "devlet erki"nin dağıttığı "ulufeleri" almakta beis görmüyorlar. Utanç verici bir çelişki…


Bu yazı 01.04.2011 tarihinde Bizim Gazete’de yayınlanmıştır.

1 yorum:

  1. Eskiden 90'lı yıllarda Kürt adama kız vermezlerdi dedemin konuştuklarını hatırlıyorum da.Şimdi ise etnik kökeni Kürt olan paralı adamlar istedikleri kızla sevgili olurlar,ilişki yaşarlar ama eşlerini gene aynı etnik gruptan olan insanlardan seçerler.Aile yaşantıları,dil,kültür,akraba hiyerarşisinde bunun uygun olduğunu düşünürler.Bu karadenizlilerde de böyledir.İmkan varsa hepsi aynı apartmanda oturur dede,ogullar,gelinler.O kapılar hiç kapanmaz doğru düzgün özel yoktur.Kadın gelinlikle girer kefenle çıkar,kendileri gibi karadenizli seçerler eşlerini,kendilerinden olmayan kabul görmez pek, ama dışarıda istedikleri gibi hovardalık yaparlar.Son derece çarpık ve yalan bir dünya olarak görüyorum.
    Sibel G.

    YanıtlaSil