SAYFALAR

30 Temmuz 2010 Cuma

Inception: Rüyalar alırım, rüyalar satarım...

“Gerçek bir illüzyondur ama sonsuz bir illüzyondur!” Albert Einstein

SİNEMA, bilgisayar teknolojisi ile buluştuktan sonra imkânsız denen her şeyi mümkün hale getirmeyi başardı. Sinemacılar, sadece "rüyada görebileceğimiz" gerçeküstü görsellikleri bir filmde yaratabilecek düzeye erişti. Felaket filmlerinden pek çok örnek gösterebiliriz ama benim bahsetmek istediğim daha ziyade Matrix-vari görsel cambazlıklar…

Matrix, görsel ve işitsel efektleri ve içeriği ile sinema tarihinin milatlarından biridir… Mesela "Gerçeklik nedir? Yaşadığımız dünya gerçek midir yoksa Tıpkı Eflatun’un mağara istiaresinde olduğu gibi birbirimize zincirlenmiş biçimde arkamızdan vuran güneş (hakikat) ışığının gölgelerini mi görüyoruz?" gibi çok ciddi bir soruyu sinema literatürüne çiviledi.

Üstelik Matrix’teki kişi, yer ve eşya adları da, Neo, Nabukednezar , Morpheus, Sion… gibi tarihi, dini ve felsefi metinlere girmiş, "Gerçek nedir?" sorgusu sırasında sık sık karşımıza çıkan adlardır.

Nitekim Mutrix’den önce de, "Öte" kavramını ön kabul olarak değerlendirenlerin, "gerçekliğin göreceli oluşunu" çeşitli teşbihlerle anlattıklarını biliyoruz. Bunlardan biri, "Bu dünya gerçek değil, rüyadır" önermesidir ki, milat filmi dediğim Matrix, bu önermeyle sinema tarihine silinmez bir damga vurdu ve aynı önermeyi kullanan sonraki tüm filmler doğrudan onu çağrıştırır oldu...

ABD'de hâsılat rekorları kıran Inception o kadar büyük övgüler alıyor ki şaşıp kalıyorum. Bana göre bu talihsiz film, Matrix-vari bir görkemle başlamasına rağmen diyalog fazlalığına ve "ayna içinde ayna, resim içinde resim" yeknesaklığına boğuluyor...

Inception (Başlangıç) insan zihninin en zayıf ve korunmasız anının rüya olduğunu ve bazı insanların bu zayıf anı kullanarak bilgi çalabileceğini anlatırken birden yön değiştirerek, rüyadaki bir adamın beynine bir "fikir" sokma öyküsüne dönüşüyor: Bu inanılmaz iddiayı, filmimizin başkahramanı Cobb (Leonardo DiCaprio) ortaya atıyor...

Cobb, -Büyük Ağabey tarafından kapana kıstırıldığı bir anda sevgilisi Julia’yı satan 1984’ün ezik kahramanı Winston Smith gibi- Araf’ta kaldığı bir sırada en sevgiliyi, yani karısını feda ediyor: Onun beynine fikir aşılıyor ve bu yüzden de herkesin imkânsız sandığı şeyin yani bir insanın rüya görürken kafasına bir fikri sokulabileceğini -güya- biliyor.

Filmin kahramanı etrafında dönen acıklı durum böyle. Fakat Inception sadece kahramanın travmasından bahsetmiyor. Dakikalar boyu süren diyaloglarla seyircilerin kafasına bazı fikirler sokuyor ki, bunlar ancak, 'evren'in zihinsel tasavvurlardan veya tesadüflerden olaşan, çözülmesi gereken bir giz olduğunu sananları etkileyebilecek cinsten fikirler... Ve muhtemelen ancak onlar için birer virüse dönüşebilir!..

Görsel efektlere gelince, doğrusu bunların hiçbiri beni derinden etkileyemedi. Çünkü yukarıda bahsettiğim gibi bilgisayar teknolojisi ile artık iyi bir kullanıcının evde bile yapabileceği sanal efektler, aklı başında olanları bıktırmaya başladı bile... Üstelik mesela Renault'un amblemi gibi doğada asla olmayan, absürt tasarımlar diyebileceğimiz zihinsel tasarımların göz bağcılık malzemesi olarak kullanıldığı çağların çoktan geçtiğini sandığımız bir zamanda mekanı eğip bükmek cambazlığı yapmak de neyin nesi ki?

Üstelik bu görsel efektler aksi değerlendirmelere de davetiye çıkarıyor... Mesela bir rüyanın çökmesi ne demek? Kâbusa dönüşmesi mi? Mesela bilinçli bir şekilde rüyaya yatırılan insan neden rüyada ölünce veya dürtülünce uyanıyor ki? (Matrix etkisini ters çevirerek kullanma.) Mesela çöken bir rüya neden tepemize çöküyor şeklinde gösteriliyor ki? Mesela bir rüyada neler yapılabileceğini gösterebilmek için neden ani patlamalar birdenbire "slow motion"a dönüyorlar? Başka ve daha az cambazlık içeren teknikler kullanılamaz mıydı?

"Özgün, mükemmel, harika film" gibi nitelemelerinin tümünü -eğer bunları söyleyen insanlar kendilerini film içinde kaybediyor ve şirazelerinden kopuyorlarsa başka- reklam kokulu buluyorum. Dünya çapındaki dağıtım şirketlerinin şakşakçısı sinema eleştirmenlerini buradan eleştiriyorum: Yaşamak için sinema seyircisini kandırıp onları bir rüya satmanıza gerek yok! Çünkü sattığınız rüyalar başkasına ait. Virüslü olduğu için kâbusa dönüşüyor. Gerçek ise yanı başınızda; Onu satarsanız hem siz hem de izleyici kâbus görmez. Böylece milyon dolarlık bütçelerle film çekenler, gişede kâbus görmeye ve ardından rüya gibi filmler çekmeye başlar!

30.07.2010, Bizim Gazete

1 yorum: