Takıye, Arapça kökenli bir kelimedir. En basit anlamı, sakınma, çekinme (ihtiyat) ve gizlemedir. Fakat bu basit kelime daha sonra İslami bir kavrama dönüşmüştür. Zulüm karşısında, bir Müslüman’ın inancının kalbinin derinliklerinde taşıyarak, inancının dışında bir kişi gibi görünmesi anlamına gelmiştir. Bu uygulamanın dayanağı Nahl Suresi’ndeki 106. Ayet’tir. Yaklaşık anlamı şöyledir: “Kalbi imanla dolu olduğu halde zorlanan kimse hariç, inandıktan sonra Allah'ı inkâr eden ve böylece göğsünü küfre açanlara Allah'tan gazap iner ve onlar için büyük bir azap vardır.” Hz. Muhammed’in vefatından sonra, bilhassa İslam dininin özüne aykırı biçimde, hile ile iş başına geçip Emevî hanedanını kuran Muaviye’nin
halifeliğini tanımayanlara şiddetli baskı uyguladığı dönemlerde pek çok masum ve çaresiz insanın başvurduğu bir yöntem oldu. Burada artık insanlar dinini değil mezheplerini saklıyorlardı ki bugün bile kimi mezheplerde “takıye” meşru bir yol olarak görünür. Yani bu davranış biçimi bir kişiye, Müslümanlığı zarar verdiği zaman gerçekleştirilir ki, bu ilkeyi aklınızda tutmanızı rica edeceğim.
***
“Takiye: Allah’ın Yolunda” filmi, Türkiye’de ve yurtdışındaki Müslümanların “hamiyet” duygularını kullanarak para toplayan ve paravan şirketler kullanarak bunları özel kasalara indirdikten sonra ana şirket iflas etmiş gibi göstererek işin içinden çıkan bir takım din istismarcıları ile mağdur Müslümanları anlatıyor.
Filmin tanıtım metni şöyle: Gerçekte Avrupa’da çok yaygın bulunan İslami yatırım şirketlerinden birine tüm parasını kaptıran bir ailenin dağılması konu ediliyor. Filmin senaryosunu gerçek olaylardan yola çıkarak yazan Kadir Sözen, yapımcı kimliğiyle yaklaşık beş yıldır bu projenin hayata geçmesi için çaba harcadı. Metin, bu şirketlerden biri olan JİMPA’ya tüm parasını yatırmış ve hatta yakın çevresini de ikna etmiştir. Büyük vaatlerde bulunmuş olan JİMPA isimli bu şirket, paraları topladıktan sonra iflâs eder, yöneticileri ortadan yok olur. Para yatıran birçok kişi Metin’den hesap sorar. Kendini suçlu hisseden Metin, aynı zamanda karanlık işlere alet edildiğini düşünür. Kimse ona gerçekten neler olduğunu ve onca paranın nereye gittiğini söylememektedir. Metin’in olayları çözmek için başladığı yolculuğu onu hiç tahmin etmediği gerçeklerle yüzleştirir…
***
Ben Verbon’un yönettiği filmin, konusu ve iddialarına doğrusunu söylemek gerekirse bir itirazım yok hata tam tersine eklerim var. 1983’den sonra ANAP’ın işbaşına gelmesiyle beraber 1999 yılına kadar yurtdışında değil yurtiçindeki Bankaların içi boşaltılmıştı. Biri ulusalcı, biri milliyetçi biri de doldur boşaltı başlatan sözde liberal bir partinin iktidarı sırasında bu iç boş bankalar gümbür, gümbür çökmüştü. Yani Türk halkı sadece yurtdışında değil yurtiçinde de söğüşlenmişti. Hem de 1999’a kadar gelen bütün hükümetlerin gözünün içine baka, baka… Burada kafaya takılan soru şu: Sözen onlarca yıl süren devasa boyutlu banka hortumlamamaları dururken neden camilerde para toplayan din istismarcılarına mercek tutmuştur?
Bu da bizi filmin bakış açısına götürüyor: Senaryoyu yazana Metin Sözen tıpkı Takva filmini yazıp çeken Yeni Sinemacılar gibi “din ve dindarlık” ekseninde olup biten kirli şeyleri ortaya çıkartmak gibi bir misyon üstlenmek istiyor. Çünkü şu anda kendisi, ulusu ve ülkesi için en büyük tehlikenin dincilik olduğunu düşünüyor. Oysa bilmiş olması gerekir ki hırsızların, dolandırıcıların, istismarcıların dini, imanı, ahlâkı veya ideolojisi yoktur.
Şimdi gelelim film bağlamında “takıye” kelimesindeki anlam kaymasına. Yukarıda belirttiğim gibi “takıye”, bir Müslümanı’ın zor durumda kaldığında inancını gizlemesi anlamına gelmektedir. Filmde ise böyle bir şey söz konusu değil. Yani kavramın anlamı kaymıştır, bağlamından uzaklaştırılmıştır. Tam tersine inancı bütün Müslümanların “münafık”lar tarafından kandırılması söz konusudur.
Sözen ve tüm yeni nesil sinemacıların bir türlü anlayamadıkları şey, yabancısı oldukları bir terminoloji üzerine hikâye bina etmeye kalkmalarındaki yanlışlıktır. İşte bu yüzden “Takiye: Allah Yolunda” filmi de çok önemli bir konuya, kanayan bir yaraya el attığını farz ederken kendi “takıyesini” yaratarak tökezliyor. Seyirci üzerinde mükemmel bir etki yaratmak isterken dudak bükülen bir film haline geliyor.
Yazık!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder