Cannes FF Başkanı Gilles Jacob: “Mevi Cennet, Evrensel ve mistik hikayesiyle yaratıcı ve özgün bir film.” |
Charlotte Rampling tarafından “Müthiş, yalın, gerçek ve büyüleyici… Tıpkı gökyüzü gibi, içimize çektiğimiz nefes gibi.” Cümleleriyle anlatılan Mavi Cennet (Tengri-Blue Heavens) filmi bugün gösterime giriyor. Dünyanın en büyük yazarlarından Cengiz Aytmatov’un Cemile hikâyesinden esinlenerek senaryosu yazılan ve Fransız kadın yönetmen Marie-Jaoul de Poncheville tarafından yönetilen Mavi Cennet’in, Bursa Film Festivali programında Selvi Boylum Al Yazmalım filmi ile aynı zamanda gösterime girmesi ise Aytmatov severler için büyük bir şans.
Türk Edebiyatının kutup yıldızı diye andığım, Kırgız Yazar Cengiz Aytmatov’un ‘Cemile’sinden esinlenilerek çekilen film, tamamı Kırgızistan’da çekilen ilk Fransız yapımı olma özelliğine sahip. Fransız yönetmen Marie Jaoul de Poncheville'in Kırgızistan'daki büyüleyici bozkırlarda çektiği TENGRI, 2009 Cannes Film Festivali'nde "Cinema de la Plage" bölümünde gösterilmişti. Film, anlattığı tutkulu aşk öyküsü, eşsiz görüntüleri, müziği ve çarpıcı görselliğiyle izleyenleri büyülüyor.
Konusu: 30 yaşındaki Timur babasını bulma umuduyla Kırgız dağlarında bir yaylaya gelir. Babasının öldüğünü öğrenir ve gidecek yeri olmadığı için yaylada kalmaya karar verir. Çok geçmeden, Amira adında genç ve güzel bir kadınla tanışır ve ona yardım etmeye başlar. Bir süre sonra da birbirlerine aşık olurlar. Ancak Amira’nın kocası Afganistan’daki savaştan dönünce iki sevgili yayladan kaçmak zorunda kalırlar... İki sevgili, doğu ile batı arasında, hayatı tekrar yaşanmaya değer kılan yeni bir dünya aramaya başlarlar… Acaba rüyalarındaki mavi cenneti bulabilecekler midir?
***
Yönetmen Görüşü: Doğudan batıya göç edip, buralara yerleşemeyen göçmenlere sonrasında ne olduğunu hep merak etmişimdir. Hatta ülkelerine geri yolladığımız bu kadın ve erkeklerden bazılarının kendilerinden ve bizden bir şeyler kattıkları yeni bir dünya yarattıklarını bile hayal etmişimdir. Bir gün bizim için de gerçek bir anlamı olacak yeni bir dünya…
Ama aslında o kadar da iyimser değilim. Bunun gerçek hayatta hiç olmayacak bir rüya olduğuna inanıyorum. İnsan, ölmeyi göze alarak hayatını ortaya koyduğu bir şeye geri dönemez. Yaşamak için yaratmak zorundadır. Yaratıcı olmak için de fazlasıyla cesaret gerekir. Kendimizde cesareti ise ancak insanlar bize baktığında ve bize ilgi gösterdiğinde bulabiliriz. Başkalarını umursayacak cesareti bulduğumuzda da her şeyi bir kez daha harekete geçiririz… ve böylece hayatımız da tekrar harekete geçer.
Filmin başında Timur’u Fransa’nın Calais sahilinde elleri kelepçeli gördüğümüzde, onun nereden geldiğini hemen merak ettim. Bu çaresiz adamı geldiği yere, memleketine geri dönerken ben de peşinden gittim. Onunla omuz omuza süren bu yolculukta, kaybedecek hiçbir şeyi kalmadığında acaba insanoğlundan geriye ne kalır bulmaya çalıştım. Dahası, insanın içinde tutuşan küçücük bir ateşin -aşk ateşinin- tek başına bile insana nasıl hayat verdiğini görmek istedim…
KÜNYE
Yönetmen: Marie-Jaoul de Poncheville; Senaryo: Azamat Kadyraliev, Marie Jaoul de Poncheville, Jean François Goyet; Yapımcı: Emmanuel Schlumberger, Frank Müller, Talaibek Baponov; Görüntü Yönetmeni: Sylvie Carcédo, Asan Imanaliev; Kurgu: Catherine Quesemand; Müzik: Nikolai Mrousitch, Birgit Løkke; Kostümler: Tatiana Tychinskaia; Ses: William Franck, Ingo Burghardt; Ortak Yapımcılar: L Films (FRANSA), Cine Dok (ALMANYA), Asia Karavan (KIRGIZİSTAN, Eurimages, Arte Cinéma France, CNC, FFA ve DFFF katkılarıyla.
2008 yılında tamamı Kırgızistan’da çekilen film, 104 dakika ve 2.35:1 Sinemaskop formatında.
Filmde, Bursa Film Festivali’nde tanıdığım Albina Imacheva (Amira) ile İlimbek Kalmouratov (Timur) başrolleri paylaşıyorlar. Diğer oyuncular ise şöyle: Hélène Patarot (Raissa), Taalaikan Abazova (Gülcan ), Nikolai Marousitch (Erofei), Askat Soulaimanov (Aşkar), Tabildi Aktanov (Mansur).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder