Ne Hollywood sinemasına göndermeler yapma hevesi, ne “Ben de entelektüel hikâye anlatabilirim” gayreti! Bu topraklarda yetişen, katıksız ve saflık şampiyonu bir yetim-öksüz genç, onun kadar temiz kalpli arkadaşlar, gülüşü iç yakan güzel kızlar, feleğinden çemberinden geçmiş havasındaysa da her an kırılabilecek kadar zayıf yanlarıyla bir hayat kadını, küçük yan karakterler (tipler delmiyorum, dikkat!)…
Sinemanın kendi doğası içinde, onun koşullarına, gerçekliğine ve zamanına uyarak yazılmış ve çekilmiş bir film. Başından sonuna kadar kahkaha krizlerine tutulabilirsiniz. İlk sahnesindeki Çanakkale Boğazı’nda sandal sefasından, finaldeki melodramatik buluşmaya kadar hepsi harika.
Doğrusunu söylemek gerekirse ben, Yeşilçam’ın yeniden hayat bulmasına seviniyorum. Küllerinden yeniden mi doğuyor yoksa geleneği yeni nesil sinemacılar farkında olmadan mı sürdürüyor ayrı bir inceleme konusu ama gerçek şu ki, Yeni Yeşilçam muhteşem filmler sunmaya başladı. Yaklaşımım o ki, Cem Yılmaz’ın (Hokkabaz), Yılmaz Erdoğan’ın (Neşeli Hayat), Ata Demirer’in (bu arada yönetmen Hakan Algül’ü unuttuğumu sanmayın) filmlerini bu bağlamda değerlendirirseniz doğru bir yere oturtmuş olursunuz…
Bu yazı 26 Şubat Cuma Günü Bizim Gazete'de Yayınlanmıştır.
Uygar memleketler kendilerinin yaptığı eserleren başka, diyer uygarlığın eserlerini,kendi özlerinden meydana getirdikleri filmleri önemsemeye başladılar gibi!
YanıtlaSilBal filmi, belki de en yakın, en taze olanı örneğidir.
Selamlar
BEN DE İZLERKEN ESKİ TÜRK FİLMİ TADINDA ZEVK ALARAK VE AÇIK SAÇIK OLMAYAN ESPİRİLERLE DE İÇTEN KAHKAHALAR ATILABİLECEĞİNİ GÖSTEREN BİR FİLM İZLEDİM. MÜTHİŞ KEYİF ALARAK İZLEDİM, EMEĞİ GEÇEN HERKESE TEŞEKKÜRLER...
YanıtlaSil