1 Ocak 2010 Cuma

Qua Vadis Cem Yılmaz?


Ülkemizin şartlarını göz önüne getirdiğimizde, bazı insanlara milletin bahşettiği ayrıcalık çok çok çok büyük bir nimettir. Bu nimeti elde edebilmiş şanslı kişilerden biri, Cem Yılmaz’dır.

O, tek kişilik gösterileriyle insanımızı kırıp geçirerek elde ettiği şöhreti bugüne kadar iyi kullandı. Sinemada onu ilk defa Her Şey Çok Güzel Olacak filminde seyretmiştim. Sonra iki bilimkurgu komedi ve bir drama filmi sürdü önümüze. G.O.R.A gişede öyle bir başarıya ulaştı ki, ben bunun da Cem’e tanınmış bir ayrıcalık olduğunu düşündüm. Nitekim daha sonraki filmi A.R.O.G’un aynı başarıya ulaşamaması kredinin yarıya indiğini gösteriyordu.

Ve işte Yahşi Batı’yı da izledik. 1800’lerde Osmanlı Sultanı elmas bir madalyonu dostluk nişanesi olarak ABD Başkanı’na gönderir. Teşkilatı Mahsusa’dan Aziz ile yoldaşı bir soygunda bu elması haydutlara kaptırırlar. Elmas onlardan Kızılderililere geçer daha sonra kasabanın kötü kalpli, riyakâr, rüşvetçi şerifinin eline düşer...
Bütün bu al takke ver külah olaylar boyunca Kızılderililerin Türklüğünden başlayarak dilimize pelesenk olmuş ne kadar laf u güzaf varsa Cem bunlardan bir senaryo yaparak seyircisini güldürmek için çırpınmış. Fakat ne yalan söyleyeyim, destekleyici şirket çalışanlarının doldurduğu bir salonda izlediğim filme öyle katıla katıla gülen pek çıkmadı. Bir iki kaba durum komiği, mesela atın bacakları arasından kelebek çıkarmak gibi, evet bir kaç kişide kahkaha patlaması yaptı, işte o kadar.

Bana göre bir yol ayrımında olan Cem Yılmaz’a ciddi bir soru sormak lazım. “Hayatın amacı gülüşmek, esprilerle ezber bozmak ve para kazanmaktan mı ibaret yoksa geleceğe kalıcı ama gerçekten kalıcı bir şey koymak mı” olmalı?

Bu Yazı 01 Ocak 2010 tarihli Bizim Gazete'de yayınlanmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder