30 Ocak 2010 Cumartesi

Modern Batı Devletleri ve Onların Kötü Ruhlu Kapitalist İşbirlikçileri

DEVLETİN veya devlet ile çalışan bazı kuruluşların pis işlerini örtmekle görevli bir adam, uzandığı doktor masasında, gözlerine ışık tutan hekime şöyle sorar: “Dikkatli bak bakalım, içeride ruh var mı?” Sonra da, 40 yıl önce ölmüş babasının bu sefer de rüyalarına girerek kendisine bağırdığını söyler. Tabii kaba bir biçimde: “Alçak herif rüyalarıma girip hâlâ bana bağırıyor!” Burada baba, devlet midir? İçinde ruh olup olmadığı sorgusu pis işler peşindeki tüm insanların ruhsuz olduğuna gönderme midir? Yoruma kalmış. Yukarıda bahsettiğim diyaloglar bana göre, filmin ağır siyasi göndermeleri, gencecik bir kızın karnı ve göğüsü parçalanarak babasının kucağında ölmesi ile kasvetli bir havaya bürünen İntikam Peşinde’nin birazcık nefes aldıran anlarından biriydi.

Yedi yıl sonra yeniden kamera önüne geçen Mel Gibson’un baş rolünü üstlendiği film, her ne kadar Komplo Teorisi (Conspiracy Theory) kadar insanı içine alıp esrarengiz dehlizlerde paranoyak heyecanlara sevk etmiyorsa bile yine de, “Ah şu modern devlet! Onun pis işleri ve bunları yürüten pis kapitalist ortakları!” gibi bir yere getirip bırakıyor sizi.


Edge of Darkness (İntikam Peşinde) aslında hikâyesi ve buna bağlı olarak atmosferi itibariyle bir eskimişlik duygusu veriyor. Nedenini filmin basına dağıtılan dokümanlarından çıkarttım. Film, 25 yıl kadar önce yayınlanan bir televizyon dizisine dayanıyormuş. Tabii 25 yıl önce dünya iki kutupluydu. Nükleer savaş korkusu vardı ve insanlar ne zaman bombalar patlayacak ve toptan yok olacağız korkusu içindeydi. Öyle bir ortamda yaşanan bir dram ile Afganista ve İran gibi iki çelimsiz ülkenin yarattığı endişeli atmosfer arasında dağlar kadar fark var…

İntikam Peşinde, bir babanın gözleri önünde vahşice öldürülen evladının intikamını alma bağlamında olsun, politik göndermeleri bağlamında olsun hiçbir yenilik taşımayana veya belki daha doğru bir deyimle yenileştirilemeyen mükerrer bir hikâye. Mel Gibson’un canlandırdığı polis Thomas Craven karakterinin çok daha iyi işlenmişlerini defalarca izledik! Peki, İntikam Peşinde filmini sonuna kadar ilgiyle izlettiren nedir o zaman?

İşte burada sinemanın standartları devreye giriyor. Tekrar tekrar anlatılan bir hikâyeden yola çıkılmış olsa bile oluşturulan ekip size öyle bir ürün sunar ki, amlabajından bunun lezzetine alıştığınız bir tad olduğunu anlayamazsınız. Hatta ustalar bu tanıdık tadı bilhassa baskınlaştırarak hafızanıza yerleşmiş, zaman zaman tadını yeniden gerçek bir biçimde hissetmek istediğiniz bir şeye dönüştürürler…

İntikam Peşinde filminde hissettiğim duygu bu oldu. A, ben bu tadı biliyor ve seviyorum: Hâin devlet ve onun işbirlikçi kapitalist yoldaşları... Kan emici kötü iş adamlarının iğrenç katil uşakları… Babası gibi gerçeğin peşindeyken talihi yaver gitmeyen genç kız, çevreciler, aktivistler, “evlâd ü ayal” uğruna arkadaşını satan çürük polisler vs. vs.


Bu yazı, 29 Ocak 2010 Cuma günü TGC Bizim Gazete'de Yayınlanmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder