12 Kasım 2009 Perşembe

2012: HEYECANLI VE SIKICI

2012 filmi, Maya’ların asırlar önce yaptıkları bir kehanetten hareketle yapılmış, özel efektleri ile izleyiciyi “Kıyamet”e inandıran ama duygudan yoksun bir film. Bugüne dek çekilmiş felaket filmleri içinde en iyi yıkım sahneleri 2012’deydi desek mübalağa olmaz. Çok özenmişler…

İnsanı gerçekten yutacakmış gibi içinde yaşatan sahneler yaratmışlar. Ancak kıyamet sahnelerinin en önemli özelliği şuydu: birkaç saniye gösterilen Kâbe görüntüsü dışında İslamiyet’e hiç atıf yapılmamışken söz konusu sahnelerin Kuran’a dayanılarak çekilmiş olması…
Kıyamet, bilindiği gibi Kuran’da, teşbihlerle anlatılmıştır. Yeryüzünün, dağların, denizlerin, atmosferin ve uzayın ne hale geleceği sıralanmıştır. İşte bu ayetlerden bazıları…

Dağlar ve yeryüzünün durumu: Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı, Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı zaman… (Zelzele Suresi, 1-5). Dağlar, kökünden sökülüp savrulduğu zaman... (Mürselat Suresi, 10)… Ve dağların 'etrafa saçılmış' renkli yünler gibi olacakları (gün) (Kaari'a Suresi, 5)… Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş)tur. (Hakka Suresi, 14-15)

Denizlerin durumu: Denizler, tutuşturulduğu zaman. (Tekvir Suresi, 6)… Denizler, fışkırtılıp-taşırıldığı zaman... (İnfitar Suresi, 3).

Gökyüzünün ve uzayın durum: Yıldızlar 'örtülüp (ışıkları) silindiği' zaman, Gök yarıldığı zaman... (Mürselat Suresi, 7-9)… Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün; (Mearic Suresi, 8).

***

Filmde “bildiğimiz dünyanın yok olduğu” sahneler neredeyse birebir bu ayetlerin anlattığı biçimde çekilmiş gibiydi. 2012’nin en önemli zaaflarından birisi buydu… Maya kehanetinden yola çıkıp, bir başka metne, “ilahi vahye” dayanarak sahne yaratmak eklektikliğin en hafifi olsa gerek… Üstelik filmin başlangıçtaki “yok olacağız, dünyanın sonu gelecek” iddiası finalde bir başka biçim alıyor ki, bu da ciddi bir zaaf olarak öne çıkıyordu.

Filmin en zayıf yanlarından biri sık sık başvurulan “psiko-drama” sahneleriydi. Ölmek üzere olan bir hastanın başucunda mırıl mırıl konuşabilirsiniz, karınızdan ayrılırken veya çocuğunuzu yatılı mektebe koymak zorunda kaldığınızda uzun uzun duygusal laflar edebilirsiniz ama dünyanın çöküşüne 2 saat kala “pisiko-drama” yaptığınızda seyircinin içi sıkılır. Hele bir uçağı binmek üzere, toprak altınızda mermi hızıyla kayıp pisti yutuyorken “psiko-drama” yaparsanız, aklı başında seyirciler filminizden acayip sıkılırlar…

158 dakikalık 2012’nin özel efektlerle süslü sahnelerini küçük dilimi yutarak seyrettim ama geri kalan sahnelerde acayip sıkıldım!

ESKİLERLE YENİLER BULUŞTU

Boğaziçi Üniversitesi Mithat Alam Film Merkezi bünyesinde 2005 yılından beri öğrenciler tarafından yürütülen sözlü tarih çalışması semeresini vermeye başladı. Merkez’in Boğaziçi’ni gören nefis manzaralı binasında yapılan tanışma kokteyline Yeşilçam’ın en eski simaları katıldı. Bunlar arasında Filiz Akın, Yılmaz Atadeniz, Rekin Teksoy, Vedat Türkali, Sefa Önal, Duygu Sağıroğlu, Jeyan Mahfi Ayral Tözüm, Eşref Kolçak, İzzet Günay, Agâh Özgüç gibi sektörde 50 yılını devirmişler bulunuyordu. Genç sinemacılar ile bir araya gelen sanatçılar deneyimlerini anlatacak zaman bulamasalar bile aynı havayı teneffüs ederek gençlere moral verdiler. Türk Max’e verdiğim röportajda dediğim gibi, gelenek ile geleceğin buluşması, Türk sinemasındaki “ikonografik” birikimsizliğin ne anlama geldiğini ortaya çıkarabilir. Pek çok defalar genel ortamlarda bir araya gelen ama “Tesadüfî biçimde bir aradayız” havası içinde geçen toplantılardan farklı olarak Mithat Alam Film Merkezi’nde bir “Ev içi ortamı” vardı. Umarım planlanan işler gerçekleşir…

BU KONUDA DETAYLI BİLGİ İÇİN BAK
http://www.kilimfilim.com/2009/11/sinemanin-altin-cagi-ile-genc-kusak_11.html



'ALTIN KARAGÖZ ÖDÜLÜ'NÜN KURUCUSU HİKMET ŞAHİN VEFAT ETTİ



Geçen dönem Bursa Büyükşehir Belediye Başkanlığını yürüten ve 4 yıl önce Uluslararası Bursa Film Festivali’ni kurup kurumsallaşmasına vesile olan Hikmet Şahin’in vefat (1950-2009) haberini duyduğumda çok şaşırdım. Festival’e davetli olduğum için başkanlıktan ayrılmış olsa bile onu da göreceğimi umuyordum. Cumalıkızık’ta iki yıl önce yapılan bir sabah kahvaltısında aynı mekânda bulunup birlikte kahvaltı yapmış, uzun uzun sohbet etmiştik. Bu sohbette eski meslektaşımız AKP milletvekili Mehmet Ocaktan da vardı. Bazı anlar insanın hayalinde kalıyor ve sanki bir gün tekrarlanacakmış gibi içinizde his taşıyorsunuz. İşte Şahin’in vefatı haberi benim hayalimdeki bu fotoğrafı paramparça etti… Hikmet Şahin Bey’e Allah’tan rahmet, ailesine ve Bursalılara sabır diliyorum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder