8 Ekim 2009 Perşembe

*SİNEMANİ / Gerçeği Söylemek İçin Kim Olduğunu Bilmen Gerek

GELECEĞİN sineması teknolojinin belirleyeceği bir sanat ürünü mü yoksa insan ruhunun emrinde mi olacak? Teknolojinin emrinde olmak biliyoruz ki, sinema ve tüm sanatların gidererek yapay birer ticari nesneye dönüşmesi anlamına geliyor.

Bu akım bugün en çok Amerikan sineması ile temsil ediliyor. Pek çok defalar tenkit edilmekten cılkı çıkartılsa bile dünyada milyonlarca genç türün hayranıdır. Hatta bu sinema anlayışı ile yetişenler ile bu sinema anlayışından habersiz insanlar arasında algı farkı olduğunu biliyoruz.

Sinemaya pek çok defa "Elfatun’un Mağarası" işlevini yükleyenlerin nasıl insanlar olduğunu merak etmişimdir. Yarattıkları "gerçek dışı sinema" nereye kadar gidecek bunu da bilmiyorum… "Yalan Sinemanın" büyüsüne kapılanların kendi kişiliklerini bulamadıkları, onlara söylenen yalanlarla buz üstüne binalar kurdukları fikri eminim her aklı başında insanın kabul edeceği bir bakış açısıdır…

Şahin Uçar Bey’den aktardığım Henry David Thoreau (Walden) imzalı şu parafı okuyun: "Bir zamanlar bir şehzade vardı. Bebeklik çağında kendi şehrinden sürülmüştü. Bir ormancı tarafından büyütülmüş ve bu şartlar altında olgunluk çağına erişmişti. Kendisini birlikte yaşadığı barbar ırka mensup zannediyordu. Babasının vezirlerinden birisi onu buldu ve kim olduğunu anlattı. Böylece kendi kimliği hakkındaki yanlış fikirden kurtuldu. Anladı ki, aslında bir prenstir... İnsan ruhu da böyledir!’ diye devam ediyor Hindu filozof: İçinde bulunduğu şartlar yüzünden kendi karakterini yanlış anlar; ta ki bir üstat kendisine gerçeği açıklayıncaya kadar. O zaman kendini tanır ve anlar ki, aslında bir Brahma’dır."

Sanat insana kendi gerçeğini öğretme misyonundan uzaklaştıkça yoz bir ticari nesneye dönüşüyor dedim. Bunun anlamı ruhi özgürlükten koparılmak anlamına geliyor. Eflatun’un Mağarası’ndaki zincirli insanlar, güneşe sırtları dönük otururken duvardaki ışık-gölge oyununun gerçek sanıyordu. Bu tür bir özgürlük yanılsamasına kim ister? Günümüz insanı maalesef hem sinema hem televizyon yolu ile böyle bir gerçek ve özgürlük yanılsaması içinde yuvarlanıp gidiyor.

Yeni bir sinema anlayışına ihtiyacımız var. Bize kim olduğumuzu söyleyecek bilge üstatların yazıp yöneteceği bir sinemaya. Türkiye’de sinemanın çeşitlenmesi, yapılan filmlerin çoğalması ümit verici olsa da ortadaki ürünlerden, hâlâ "kendini bilen sinemacılara" sahip olamadığımızı anlıyoruz… Maalesef genç sinemacılar, bizleri mağaralara tıkıp zincirlemek isteyen Batılı ustaları gibi davranıyor. Elbette onları bu durumdan kurtaracak bilge üstatlara ihtiyaçları var. Önce kendilerinin kim olduğuna karar vermeliler ki, gerçeği söyleyebilsinler!


ALTYAZI: “Hakikati bileceksiniz ve hakikat, sizi hür kılacak…" Hz. İsa




Bu Makale 9. 10. 2009 Tarihinde Bizim Gazete'de Yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder