26 Eylül 2009 Cumartesi

*SİNEMANİ / Tabiat Boşluktan, Hayat Kopyadan Nefret Eder


Sinemamız üzerine yeni sezon için yazdığım bu ilk yazıda ümit verici şeyler söylemeyi çok istiyorum. Çünkü büyük bir “yapım patlaması” yaşıyoruz. Bir yıl içinde çekilen filmlerin sayısı 70’lere ulaşıyor. 46. Antalya Altın Portakal film Festivali’ne gönderilen film sayısı sinemayla ilgilenen herkesi şaşırtmıştı. Altın Portakal ulusal yarışmasına seçilen filmlerin yarsının ilk film olması sinemamızdaki gençleşmeyi göstermesi bakımından çok önemlidir. Yeşilçam’ın son temsilcileri aramızdan ayrılırken (Aykut Oray, Yücel Çakmaklı… gibi) yeni nesil sinemacılar farklı konularda farklı tekniklerle film üretiyor. Tabii ki hayatın kendisi budur. Basit bir köy toplumunda bile, dede ölür torun onun yerine sığırtmaçlık veya çiftçilik yapmaya başlar. Nene ölür kız torun onun yerine yayıkta ayran döverek yağ çıkartır, buğday kaynatıp bulgur yapar vs.
***


Sinemamızın kalbi iki şehirde birden atıyor: İstanbul ve Antalya’da. İstanbul, bütün filmlerin ön gösterimlerinin yapıldığı bir mahşer… Haftanın beş günü her sabah Maçka GMall başta olmak üzere inanılmaz bir ön gösterim trafiği yaşanıyor. Pek çok şirket filmlerine gün kapabilmek için adeta birbirini çiğniyor. “Salı günü senin, Çarşamba benimdir!” muhabbeti gırıla gidiyor. Antalya’da 15 gün sonra başlayacak yarış için hepimiz gün sayıyoruz. Bir sinema yazarının, Yazgülü Aldoğan ve bana Feriye Sineması’nda ön gösterim öncesi söylediği üzere, “Dışından parlak ama içinden ‘…’ jüri”ni nasıl bir karar vereceğini; hangisini en iyi film, kimi en iyi yönetmen, kimi en iyi erkek ve kadın oyuncu seçeceğini merak etmeyenimiz var mı? Eminim bütün sinema camiası ve Türkiye bu yarışmanın 17 Ekim 2009 Cumartesi akşamı açıklanacak sonuçlarını merak ediyor…
***
Antalya demişken, geçen hafta jüri üyeleri hakkındaki kanaatimi anlattığım için yer kalmadığından bahsedemediğim konulardan bahsedeyim: Önceki hafta Dedeman Oteli’nde 46. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali ekibi tam kadro halinde karşımızdaydı: “Bu ekip işini gerçekten ciddiye alıyor!” diye düşünmüştüm. Başkan Prof. Akaydın, festival bütçesini açıklamıştı. Geçen yılın üçte biri kadar bir bütçe ile yola çıkıyorlar ve buna karşılık gösterilen film sayısı geçen yıldan hayli fazla olacakmış… Önceki yönetimin şaşaalı festivallerinin altında ezilmemek için büyük gayret sarf eden ekibin işi sahiden çok zor! Bütün gözler onlara dikili. Bu kadar büyük baskı altında hatasız iş yapmak mümkün mü, beraber izleyecek ve göreceğiz…
***
Başkan Prof. Dr. Akaydın, Kültür Bakanı Ertuğrul Günay’ın gönderdiği 1 milyon 200 bin lira için teşekkür etmişti. Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’ya seslenmiş ve Türk Tanıtma Fonu’ndan festivale katkıda bulunmasını rica etmişti. Üstelik bu yıl geçen yılki meblağın yarısı talep edilmiş… Sayın Yazıcı bu talebe ne dedi hala bir bilgi gelmedi. Festivalin mali işlerine bakan eski CHP milletvekili Sancar Sayın’dan bilgi bekliyorum!
***
Başkan’ın açıklaması devam ederken benim yüreğim “cızz” etmişti. İlk toplantıda ana tema olarak Sinema ve Müzik bahsi geçmişti. Bu sefer önceden esamisi okunmayan “Film Şeritleri ile 1960’lara Yolculuk” gündeme getirildi. Daha önce bahsettiğim gibi şimdilik bu konunun özüne inmeyeceğim. Şu kadarını söyleyebilirim ki, şahsen sunduğum ama reddedilen “İlk Festival Animasyonu Projem” ile “Film Şeritleri ile 1960’lara Yolculuk” anlatımda ikiz kardeş kadar birbirine benziyordu. Gerçekleştiğinde de benzeyecek mi merak ediyorum.
***
Göksel Kumsal’a yarışma filmlerinin gösterildiği AKM’deki teknik alt yapının durumunu yeniden sormuştum. Kumsal 13 yıllık altyapının elden geçirildiğini söylemişti. Bunun neden önemsediğimi izah etmeliyim: Bana göre Altın Portakal’ın ulusal yarışma bölümü ile Antalya Kültür Merkezi ve salonları artık bir bütün haline geldi. AKM’nin neredeyse derme çatma denecek kadar ufak kafeteryası, film gösterimlerinden sonra basın toplantılarının yapıldığı minicik cam bölme… Altın Portakal’ın hafızasında unutulmayan anıların yaşandığı mekânlar olarak yerini aldılar. Bu sebeple AKSAV ve Belediye Başkanı AKM kompleksini her şeyden daha çok önemsemeliler…

Bu yazı 25 Eylül 2009 Cuma Günü Bizim Gazete'de yayınlanmıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder