SAYFALAR

6 Mart 2009 Cuma

Ödül Törenlerinin Düşündürdükleri

SİYAD ödül töreninde kurdeşen dökmüştüm! Adeta gaipten bir ses gürlüyor, herhangi bir kategoriyi anons ediyor ve ardından omuzları çökmüş (!) bir konuk sunucu sahneye çıkarak bir şeyler geveliyordu. Üstelik hem salon, hem sahne karanlıktı. İnsanı sıkıntı basıyordu.


Doğrusunu söylemek gerekirse ödülün dağıtıldığı gecenin ertesinde bunu yazmak istedimse de vazgeçtim. Yeşilçam Ödülleri gecesindeki ışıltıyı görünce gözlerim kamaştı. Yazmak zarureti hissettim. Aynı filmlerin değerlendirildiği iki etkinlik arasındaki bu ışık farkı nerden geliyor olabilir, diye düşündüm. Üstelik SİYAD yönetimi genç bir ekibin elindeyken!



Acaba SİYAD’ın genç yönetimi benim gibi orta yaşlı ve yönetimden olmayan diğer üyelerin bilmediği bir yas mı tutuyor? Bu kasvet ve karanlık niyeydi hala anlayabilmiş değilim…



Yukarıdaki mukayeseyi ve istifhamı izhar ettikten sonra (genç okuyucular kusura değil sözlüğe baksınlar!) Yeşilçam’dan bir iki dedikodu aktarayım.


Öncelikle TÜRSAK Başkanı Engin Yiğitgil’e sordum: AKSAV yani Antalya Belediyesi ile anlaşmanız bitmişti. Yenilendi mi? Yiğitgil önce cevap vermedi. Bir süre bekledikten sonra “Yorum yok!” demekle yetindi. Bunu hayra yordum. İki açıdan: birincisi eğer iş bitmiş, kapı kapanmış olsa idi Engin Bey saklama gereği duymazdı. Doğal olarak ikinci durum görüşmelerin hala devam ettiği yönünde. Demek ki, atalarımız çıkmayan candan umut kesilmez sözünü boşuna söylememişler…




AH CEM YILMAZ, AH...



Gecenin önemli konuklarından biri Cem Yılmaz’dı. Büyük bir heyecan içinde olduğu belliydi. SİYAD gecesine aynı heyecanla geldiğini gözlemiştim. Çünkü son filmi A.R.O.G birkaç dalda adaydı. Yılmaz’ın yüklü paralar yatırarak girdiği sektörün iki kurumu onu ödüle layık görmeyerek cidden negatif tutum sergilemiş oldular. Her ne kadar, biri 50 diğeri bin 500 kişinin oyları ile seçilmiş ödüller ise de Cem Yılmaz’ın fırtınalar kopan ruhuna bunu anlatmak zordur.




Cem’in haline acıyorum dersem, bana ne tepki gösterirsiniz bilemiyorum. Çünkü halkın gönlünde bu kadar takdir kazanmış büyük komedyenin çeşitli kurumlardan icazet almak için tören tören dolaşmasını acıklı buluyorum. Bu bağlamda Şahan Gökbakar’ı daha tutarlı buluyorum. Kim için sinema yaptığını biliyor ve kimsenin icazetine ihtiyaç duymuyor.


Sözün özü: GORA, Hokkabaz ve A.R.O.G filmleri için yüreklendirici yazılar yazmış eleştirmen olarak Cem Yılmaz’a diyorum ki…


...


Yukarıda yazmadığım sözleri Lütfi Kırdar’da Cem Yılmaz’ın yüzüne karşı söylemeyi düşünmüştüm. Ama o uzaktan İngiliz selamı verip gittiğin için içimdekileri eksik de olsa buraya döktüm. Bir ara yüz yüze gelirsek üç noktadakileri kulağına fısıldarım. Ümit ederim hak verir…


ALİ MECİMEK, SANA NASIL İNANDIM?



Münih Türk Film Günleri yöneticisi Ali Mercimek ise dillere destan (!) işler çevirmeye devam ediyor. Geçen yılki Antalya Film Festivali’nde beni hem de eşimle birlikte Münih’e davet ettiğini ilan etmiş, daha sonra bizzat arayarak ve Yeşim Demir vasıtasıyla etkinliğin Türkiye temsilcisi olmamı rica etmişti. Hem davetini hem temsilciliğini kabul ettim. Bunun üzerine sık sık arayarak Kültür Bakanlığı’ndaki işlerinin hızlanması için yardım ister oldu. Bizzat Sinema Daire Başkanı Abdurrahman Çelik ve Nejat Gökçe Bey’leri arayarak çok erken tarihlerden itibaren Münih Türk Film Günleri’nce istenen eserlerin Almanya’ya gönderilmesinde yardımcı oldum. Ali bundan sonra beni aramaz oldu. Geçen gün bir haber düştü, etkinliğin 21 Mart’ta başlayacağına dair. Ali’yi aradım. Antalya’dan itibaren mangalda kül bırakmayan büyük vaadlerini adamı yönetici, dilini yutmuş gibiydi. Kendimi kandırılmış, kullanılmış hissettim. İçim burkuldu…




Bunu şu sebeple yazdım: Benim gibi saflık edip kendinizi kullandırmayın. Tabii eğer illa yardımcı olacaksanız, kırtasiye giderlerini (mesela telefon paralarını) mutlaka önceden tahsil ediniz…



Ya işte böyle; Cem Yılmaz’a acır mısın? Dilini tutamazsan senin de acınacak bir saflığın çıkar ortaya…





Bu yazı 06 Mart 2009 Günü TGC Bizim Gazete'de Yayınlamıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder