20 Şubat 2009 Cuma

Amerikalı ‘Tüketme’ Diyen Film Çekebilir mi?

TÜKETME DİYEN FİLM ÇEKMEK

BİR ALIŞVERİŞKOLİĞİN İTİRAFLARI (Confessions Of A Shopaholic) filmi pamuk helvası gibi: rengârenk ve şirin! Minik kahkaha ataklarına sebep oluyor. Ama aslında insanın nasıl bir “tüketici köle”ye dönüştürdüğünü uzaktan uzağa hissettiriyor. Genç, minyon, tatlı bir New York’lu kızın satın alma tutkusunun peşinde gidiyoruz. Dünyadaki bütün kadınların baş belası haline gelmiş büyük markaların mağaza vitrinlerindeki cansız mankenlerin “Gel, satın al!” diye dile geldiği anlar gerçekten etkileyici. Genç kızın tüm kredi kartlarının limitlerini zorlayarak çağrılara kulak vermesi, insanın biraz kendi harcamalarına düşünmesine sebep oluyor. Sahi kartlarımızda biriken puanları harcamak için sabırsızlanmıyor muyuz? Filanca mağaza peşin fiyatına 12 taksiti sadece filan karta yaptığı için hemen veren bankaya müracaat etmiyor muyuz? İstemediğimiz halde evimize gönderilen ve yüksek limitleri ile bizleri şaşırtan kredi kartlarını neden reddetmiyoruz? Vs. vs.







Bütün bunları New York’lu şirin kızımız gibi bizler de yaşıyoruz. Pamuk helvası tadında bu filmi harcamasını bilmeyen bütün kredi kartı sahiplerine tavsiye ederim. Ama bence, bizim sinemacılarımız, bu filmi Türkiye’ye uyarlamalılar: bayat etmeği vişneli-şekerli suya batırarak çocuklarına tatlı diye servis eden anaların semt pazarlarında yaptıkları haftalık alışverişi anlatmalılar.








Bildiğim kadar, 1 liraya kilot, 2 liraya askı, 50 kuruşa maydanoz, 150 kuruşa bilmem ne satılan bu pazarlarda evden çıkarken minik çantasına koyduğu 45-50 lirayı nasıl yetireceğini düşünen anaların filmleri de yapılmalı. Hatta bizim pazarcı analara, pazara çıkmadan önce Bir Alışverişkoliğin İtirafları izletilmeli ki hallerine şükretsinler!




Şunu demeye çalışıyorum. Bir Alışverişkoliğin İtirafları her ne kadar güldürüyor ve kimi zaman düşündürür gibi yapıyorsa da sonunda “tüketimi”, köklerinden soyutlayarak bireysel bir eyleme indirgiyor ve kadına; “Eğer çalışarak satın almayı beceremiyorsan, zengin bir koca bulabilirsin!” mesajını uçurmayı ihmal etmiyor… E başka türlüsü de zaten olamaz: Kapitalizmin öz vatanında “Tüketme!” diyen bir filmi çekmek mangal gibi yürek ister.






The Sprit gerçekle gölge, şakayla ciddi, yalanla iman, cesaretle salaklık, aşkla şehvet… arasında kalmış kara (komik) bir çizgi roman uyarlaması olmasına rağmen kimi sahneleri keyifle izleniyor. Dıştan sesin aşırı gevezeliği olmasa daha hoş olabilirdi ama ne yapalım, kara (komik) filmlerde bu dış ses daima vardır ve işe gizem katar! Seyirciyi avutur. Komedi dizilerindeki kahkaha efektinin yerini tutar. İyi kullanılırsa fena olmaz ancak gırtlaktan gelen kalın ve tiyatral ses giderek daha çekilmez hale geldiğinde sıkılmaya başlarsınız: tıptı Tha Sprit’te olduğu gibi.







Filmin en başarılı yanı kadrosu: Jaime King (Lorelei Rox), Gabriel Macht (The Spirit -Denny Colt), Eva Mendes (Sand Saref), Eric Balfour (Mahmoud), Samuel L. Jackson (The Octopus), Scarlett Johansson (Silken Floss). İçlerinde bu kadar tanınmış ve seyirci üzerinde es geçilemez etkisi olan isimlerle bu kadar etkisiz ve sevimsiz bir film çıkarmak bir başarı diye düşünülebilir…






Bu arada sizin dikkatinizi çekecek mi, bilemiyorum ama Eva Mendes’in ismi Sand Saref bana şan şeref sözünü hatırlattı! Yine Scarlett Johansson’ın adı da bir tuhaf: Silken Floss! Acaba filmin mutfağında biri mi var?








Bu Yazı 20 Şubat 2009 Günü TGC Bizim Gazete’de Yayınlamıştır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder