Tiyatro İstanbul’un sahibesi Gencay Gürün ile İstanbul İBB Şehir Tiyatroları Genel Sanat Yönetmenliği ve daha sonra gerçekleştirdiği Evita müzikalleri ile başlayıp devam eden dostluğumuz, rahmetli eşi Kamuran Gürün Bey’i o vakit çalıştığım bir TV’de programa çağırmam gibi vesilelerle hep sürdü. Gencay Hanım daha sonra Profilo Çarşısı’nda Tiyatro İstanbul adı ile bir özel tiyatro işletmeye başladı. Hatırladığım kadarı ile hemen her yıl yeni bir oyun koyarak beni bu oyunların galalarına çağırdı. Burada izlediğim oyunlardan hangisini hatırlıyorum diye düşündüğümde, enteresandır, hiçbiri cevabını veriyorum kendime. Çünkü sahnelenen oyunların tümü “bulvar tiyatrosu” tabir edilen Amerikan işi hafif ama aynı zamanda hem komik hem dramatik, kimi zaman zekice bulunmuş esprilerin peş peşe patlatıldığı durum komedileriydi.
Önceki gece yine bir oyun vardı: Richard Alfieri’nin yazdığı, dilimize Yücel Erten’in çevirdiği Altı Haftada Altı Dans Dersi. 70’ini aşmış bir hanım ile orta yaş üstü gay bir dans hocasının hayatlarına küçük pencereler açan oyunun birkaç önemli özelliği vardı: Birincisi çaçadan tangoya, valstan moderne kadar pek çok dansın sergilenmesi. İkincisi arka plana yerleştirilen ve pahalıya patladığı belli olan, üzerine yansıtma makinesi ile hareket halinde deniz ve ufuk manzarası düşürülen “aktif dekor”! Üçüncüsü, oyuncu performansı.
Nevra Serezli’yi Devekuşu Kabare’deki bir oyununda izlediğimde şöyle yazmıştım: Bu kadın sahneye girdiğinde oyun tempo kazanıyor! Konusu itibariyle durağan bir piyese dönüşme tuzağından danslarla kurtarılan Altı Haftada Altı Dans Dersi’nde Serezli her bir tabloda kapıya bakma bahanesiyle sahneye indiğinde… Anladığınız gibi oyuna tempo kazandırmayı sürdürüyor! Hele danslardaki performansı parmak ısırtıyor! Pes doğrusu…
Cihan Ünal hem yönettiği hem rol aldığı oyunda bunca yaşına rağmen hala zarafetini, sesinin genç tınısını korumuş olmasıyla öne çıkıyor. Ben mi yanılıyorum, yoksa oyunu seyredenler arasında benim gibi düşünen başkaları da var mı? Gay rolü, onun üstüne, Faruk Saraç’ın kostümlerinin aksine hiç oturmuyor!
Cihan Ünal demişken, tiyatrodan sinemaya geçme vakti geldi: Ünal’ın kızı da bir oyuncu. Onu ilk defa Ayakta Kal isimli filmde izledim. Filmdeki en zor rol onundu. Âşık ama yüz bulamayan liseli bir kız! Onun Irmak Ünal olduğunu bilmiyordum. Münih Türk Film Günleri’nden Yeşim Demir ile filmin insanı çatlatacak kadar komik düşen (aslında dram ve romans katmak istemişler) sahnelerine kahkahalarımızı tutamayarak katılırken aradan sıyrılan oyuncular arasında o öne çıkıyordu. Yeşim’e sordum, o da katıldı. Irmak Ünal’ın oyunculuk kumaşı iyi. Eğer uygun roller ve filmler ile buluşursa eminim çok başarılı olacak. Yer kıtlığından adını sayamadığım filmin diğer genç oyuncular da gelecekte iyi birer oyuncu olabileceklerinin ipuçlarını ve müjdesini veriyorlar…
*Bu yazı 16 Ocak 2009 Cuma Günü Bizim Gazete'de yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder