SAYFALAR
▼
3 Aralık 2023 Pazar
REFERANS SORUNU
Coğrafyamızdaki savaşlar ve ülkemizin etrafında konuşlandırılmış yabancı askerî tesisler her gün biraz daha artıyor. Halk hem hayat pahalılığından hem etrafımızda olup bitenlerden dolayı gerçek manada endişe duyuyor. Çünkü Osmanlı İmparatorluğu dağılıp Cumhuriyet kurulana kadarki dönemde on yıllarca süren savaşlarda Türk milleti çok büyük acılar yaşamıştır ki “maşeri şuur”da hâlâ canlılığını korumaktadır.
Filistin’de yaşanan kıyım ve yıkım aslında bütün bölge ülkelerinin nasıl bir tehdit altında olduğunu apaçık göstermektedir. “Dediğim dedik!” politikaları izleyen İsrail-Avrupa-ABD ittifakı dünyanın geri kalanı ne derse desin aynı kararlılıkla savaşı sürdürmek istiyordu, ne zaman ki Avrupa ve Amerika’da kamuoyu hem sanal dünyada hem fiziki olarak büyük protestolara başlayınca işler değişti.
Bu arada anladık ki, “İnsanlık ölmemiş”. Çünkü Avrupa ve Amerika’da iyi eğitim almış olanlardan sıradan ve sade insanlara kadar pek çok kişi meselenin tam özüne inerek yeri göğü inletti. Sosyal medya paylaşımlarında hüngür hüngür ağlayanlarından, Yahudi asıllı bilim insanlarının ezber bozucu muhalif tenkitlerine kadar pek çok paylaşıma şahit olduk. Bizim standartlarımıza göre birkaç gömlek üstün protestolar aynı zamanda bütün dünyanın Gazze’de olup bitenleri anlamasını sağladı.
O halde, “Türk insanının bir kısmı neden çocukların ölümüne duyarsız kalıyor?” sorusu ciddi olarak cevaplanmalı. Gerçekten de bir kişi, akşamüstü işten, okuldan veya evinden çıkıp bir mekâna giderken yüzlerce bebeğin, çocuğun ya öldüğünü ya sakat kalacak şekilde yaralandığını veya anne babasını kaybettiğini, dahası doğup büyüdüğü mahallenin başına yıkıldığını bir şekilde öğrenip bildiği halde, buna rağmen nasıl olur da bombacıya finans sağladığı için Amerika’da en az bir şubesi iflas ettirilen bir yere gidip oturur? Bir kişiyi bu şekilde davranmaya iten “referanslar” neler olabilir? Bu ciddi bir sorudur ve sebepleri mutlaka araştırılmalıdır.
Ülkemizdeki davranış şeklinin bütün Türkiye’de neredeyse hane halklarını ikiye bölecek kadar yaygınlaşması ürkütücü! Çünkü kahve içenin de kahve dökenin de artık birbiriyle ilgileri “tesadüfen aynı otobüse binmiş ve ayrı mahalleye giden” yolculardan farkı yok.
Sulu zırtlak bir film
İşte tam bunları yazıp demlendirmeye koymuştum ki, İstanbul İçin Son Çağrı filminin gösterim mesajı düştü telefon ekranına. Birkaç sanal platform filmi izleyip eleştirdiğim için buna da niyetlendim, üstelik tam da “Arabistanlı Lawrence” filmini seyretmeye karar vermişken. Ama nasıl bir kafaysa birinciyi seçtim. Pişmanım… Pişmanım çünkü uzun yıllar önce Tomris Giritlioğlu’nun Güz Sancısı (2009) filminde izleyip oyunculuğunu iyi bulduğum Beren Saat ve Yılmaz Erdoğan’ın yönettiği Organize İşler Sazan Sarmalı (2019) filminde kabadayı Saruhan rolünde izleyerek iyi bulduğum Kıvanç Tatlıtuğ da birkaç kat aşağı düşmüşler. Canım oyuncuların ne suçu var, yönetmen vs. diyecek olabilirsiniz tabii ama burada 1980’li 90’lı yıllardaki gibi sinemada seyredip yazdığımız ağır eleştirileri yazmıyoruz! Sonuçta bir sanal platform için çekilen “sulu zırtlak, romantik, dramatik, komik” bir film hakkında yazıyoruz.
Bu filmden çıkardığım kıssadan hisse şu oldu: toplumumuzun “sanatçı” denen kesimi de “referanslarını nerden aldığı bilinmeyenler” sınıfına inkılâp etmiş görünüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder