SAYFALAR

1 Ekim 2023 Pazar

Kuru Laflar Üstüne

Tepe Nautilus Paribu Cineverse 8 numaralı salonda Nuri Bilge Ceylan’ın son filmi Kuru Otlar Üstüne’yi tam bir işkence ışığında seyrettim. Bu kadar kötü bir projeksiyon dünyanın en az gelişmiş ülke sinemasında bile kalmamışken, İstanbul’un orta yerinde, her gün yüzlerce insanın film seyrettiği bir salonda böyle bir hakarete maruz kalmak geçekten acıklı bir durumdu. Ceylan’ın filmini dağıtan Bir Film’i konuya el atmaya çağırıyorum. Çünkü bu hem yönetmene hem seyirciye yapılan bir saygısızlık. Üç saat süren filmin yine çok geveze kahramanların konuşmaları üzerinden yürüyeceğini, senaryo metninin bir tür edebi metni andıracağını daha ilk sahneden itibaren anladım ve aklıma yine aynı şey geldi: Peyami Safa, sinema dilinin roman dilini etkilemesinin farkına çok erken bir zamanda vararak, şimdi adını hatırlamadığım bir makalesinde, “Roman ve sinemayı birbirinden ayırmalıyız” diyerek bunu ciddi bir estetik sorun olarak tartışır. Nuri Bilge Ceylan, diyalogsuz film çekmekten vazgeçtiği “Bir Zamanlar Anadolu’da” filminden itibaren sırtını tamamen edebiyata dayayarak peliküle edebi ve felsefi metin formatında ürettiği senaryolar aktardı. Daha 2011 tarihli Bir Zamanlar Anadolu’da filmini seyrettiğimde de bunu hemen hissetmiş ve Safa’nın düşünceleri aklıma gelmişti. “Sinema, tiyatro ve edebiyattan ne kadar uzaklaşırsa o kadar iyi sinema olur” gibi çok tartışmalı bir iddia ortaya atacak değilim ama Ceylan’ın metinlerindeki bu edebî üslup ve tiyatro havası daha ne kadar sürecek merak ediyorum. Ceylan’ın filmlerindeki felsefi havaya gelince: yadsıdığım bir durum olmamasına rağmen bir felsefe geleneği olmayan, edebiyat dâhil tüm sanat dalları Modern Batı kültürleri etkisi hatta presi altında olan ülkemiz sanatının farkındalık yaratacak bir felsefe oluşturamayacağını not etmek gerek. Şimdi mesela bir Tarkovski filminde hiç diyalog olmadan bile bir Tolstoy pasifizmini ve Dostoyevski’den mülhem kötülüğe temayül veya ecinniler bulabilirsiniz. Veyahut Abbas Kiarostami filmi izlerken hiç konuşma geçmese, Hafız’dan, Şirazi’den veya kadim Pers geleneğinden müdevver birtakım kıssalar, mecazlar yakalayabilirsiniz. Hatta bütün film bu eski anlatılardan yola çıkan bir metafor olarak sunulmuş olabilir. Üniversite bitirmişlerin yüzde doksan dokuzunun dahi Şeyh Galip veya Fuzuli bilmediği, Yunus Emre’yi “Sordum Sarı Çiçeğe” şairi sanan toplumumuzun “karanlık” ve “kuru” kültür atmosferinde hangi kodlarla, kavramlarla felsefe yapılabilir ki? Bence yapılamaz ve sonuç, kuru laflar üstüne denemelerden ibaret kalır. Filmin üç saat perdeye bağlayan yanı ise “oyuncu yönetimi” ve oyuncuların üstlerine düşeni bihakkın yerine getirmeleri olmuş. CYZ Oyuncu Değiştirmeli (CMYLMZ) Cem Yılmaz’ın son film “Do Not Disturb” izlediğim bir diğer film oldu! Yılmaz pırıl pırıl 4K yayınlanan filminden dolayı N. B. Ceylan’dan daha şanslı. Ama biz izleyiciler Cem Yılmaz’ın filmlerini artık bilgisayardan veya telefon ekranında seyretmek zorunda kaldığımız için talihsiz sayılmalıyız. Türkçesiyle, Rahatsız Etmeyin, Yılmaz’ın ilginç bir konu yakaladığı ama bunu aynı başarıyla dramatikleştiremediği bir yapım olmuş. Metin (Ayzek) karakteri üzerinde yoğunlaşan karakter analizi zikzak çiziyor. Daha sofistike bir çalışma belki de farklı bir yönetmenin koltuğa oturması ile mümkün olurdu. Veya belki de Cem Yılmaz yönetmen koltuğunda oturup “başoyuncusunu” değiştirmelidir. Çünkü anladığım kadarı ile ünlü komedyen, sinemayı sadece bir para kazanma yolu gibi görmüyor. Film yapmak onu mutlu kılıyor. O halde ondan bir istirhamım olacak; oyuncu ve yönetmen denklemini yeniden kur ki, bizler de izlerken daha mutlu olalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder