Sinema salonlarını saran komik dalga, “14 Şubat Sevgililer
Günü dalgakıranına” çarptı!
Salonlar, romantik filmlerle romantik dalgaya perdelerini açıyor! Önceki haftalarda yazdığım gibi,
bilhassa Düğün Dernek, gişelerde gerçek bir devrim yaparak bugün kadar
değişmeden duran hâsılat sıralamasını alaşağı etmişti. Nitekim son 10 haftadır
Düğün Dernek gişelerde birinciliği kimselere kaptırmadı (geçen haftaki seyirci
sayısı: 2 milyon 260 bin kişi. Toplamda 6 milyonu geçti). Hemen arkasından
gelen Eyyvah Eyvah 3 (bu haftaki seyirci sayısı: 2 milyon 120 bin) onun da
arkasından gelen Patron Mutlu Son İstiyor (1 milyon 239 bin) yarışı, komedi
dalgası adına sürdürüyorlar!
Komik-i şehir’ler arasında boğulduk, derken 14 Şubat
Sevgililer Günü imdada yetişti ama arada bir takım çıkmalar da oluyor. Mesela Robocop’un yeniden çevirimi bu
arada gösterime giriverdi. İstanbul okuyucuları için seyrettiğim filmlerden biri de işte bu Robocop oldu. Diğeri ikisi ise bi Küçük Eylül Meselesi ve Vampir Akademisi.
Vampir Akademisi, “hayy sucuuul”lu kız ve erkek öğrencilerin
kan ve aşk dansı! Sıradan mı sıradan bir okul öyküsüne vampirlik türüklerinin
eklendiği film, tamamen duygusal bir ticari çalışma. Hiçbir özgün yanı yok. Basmakalıp
sahnelerde yeni oyuncular, diş gösterip adam ısırıp karanlık ve aydınlık
tarafın mücadelesini sürdürüyor… Bakalım gişesi ne kadar olacak? Bol bol boş
vakti olanlar gidip o bol vakitlerinin bir kısmını bomboş hale getirebilirler.
EYLÜL HİKÂYELERİ HİÇ BİTMİYOR!
bi Küçük Eylül Meselesi, Kerem Deren’in yönettiği ve Engin
Akyürek, Farah Zeynep Abdullah, Ceren Moray ile Serra Keskin’in oynadığı romantik
drama. 14 Şubatta gösterime girecek olması filmin gişe şansını
arttırabilir. Komedilerin hâkimiyetinin kırılmasına yardım edip edemeyeceğini
göreceğimiz filmin sahip olduğu en iyi şey, Farah Zeynep Abdullah’ın (Eylül),
yaşadığı insanlık hallerindeki duygu değişikliklerini dışa vurma konusunda
gösterdiği başarı. Yılmaz Erdoğan’ın yönettiği Kelebeğin Rüyası filminde, deyim
yerindeyse keşfettiğim Farah, iyi bir oyuncu ajanı olan Gülistan Tartar’ın da
dediği gibi “geleceğin starı” olmaya aday görünüyor.
Filmin kısa öyküsüne gelince: Eylül hayatta istediği her
şeye sahip, güzel ve neşeli bir kızdır. Ama bir gün başına bir şey gelir ve
hayatının son bir ayını unutur! Ailesi, arkadaşları her şeyin yolunda olduğunu
söyleyip dururken, Eylül bir şeylerin ters gittiğini anlamaya başlar. Ve
hatırlamadığı bir ayın peşinden Bozcaada’ya gider. Orada, daha önce hiç
görmediği derbeder bir adam, ona seslenir: ”Eylül, beni hatırlamıyor musun? Sen
burada, bu adada bana âşık oldun.” Bu cümle bana göre filmin bütün öyküsünü
içinde barındırıyor ama merak etmeyin anlatmayacağım…
MAKİNEYE HAYIR MAKİNELEŞMİŞ İNSANA EVET
Robocop, ilki çekildiğinden bu yana Hollywood’un vazgeçemediği
karakterlerden biri oldu. Her defasında kafası gözü parçalanan bir iyi adamı,
çelik zırha büründürerek insanların iyiliği için sokaklara salmak sadece
Hollywood’un hayal dünyasına özgü bir şey mi, yoksa insanlar yavaş yavaş bir
şeylere mi alıştırılıyor? Mesela, İron Man’da şımarık ama iyi kalpli dahi bir
kapitalistin çizgi film düzeyine indirgenmiş öyküsü, dış düşman, özgürlüğü tehdit
eden ötekiler üzerine kuruluyken Robocop biraz farklı bir göndermede bulunuyor.
Film başladığında İran’da robotlarla halkı denetim altında tutan Amerikan
güçleri, İranlı intihar bombacılarının saldırısıyla canlı yayında rezil duruma düşüyor.
Bunun bize anlattığı şudur: Siz istediğiniz kadar çelik silahlar yapın, aslolan
insandır. İnsan gerektiğinde vatanı, inancı için gerekirse ailesi dahil her
şeyi feda eder. Fakat Robocop’un Amerikan yaşam biçimi ve değerleri konusundaki
final göndermesi sise farklı: Ben ve ailem her şeydir. Toplum dahil her şey
ben ve ailemden sonra gelir!
Bu kadar şamatalı bir filmde bile Amerikalı seyircviyi
terbiye etmekten vaz geçmeyen Hollywood’u tebrik ediyorum. Bizim sinemamız ise
Türk insanını ve değerlerini aşağılama üzerine kurulu “yüzleşme” numarasından
bir an önce vaz geçip, sinemanın sosyo drama, psiko drama özelliğinden
yararlanması gerikiyor. Çünkü bu haliyle yerli sinema beşinci kolun beşinci
kolu gibi görünüyor…
FİLMİN ÖYKÜSÜ
Jose Padilha’nın yönettiği ve Joel Kinnaman, Gary Oldman,
Michael Keaton ile Samuel L. Jackson’un oynadığı Robocop:
Yıl 2028’dir ve robot teknolojisinde dünya lideri OmniCorp,
şirkete milyarlar akıtmak için altın bir fırsat görür. Detroit’teki suç
dalgasının önüne geçmeye çalışan polis Alex Murphy ağır yaralanınca, OmniCorp
kısmen insan, kısmen robot bir polis memuru yaratma şansını yakalar. OmniCorp
her şehirde bir RoboCop hayal etmektedir ve programın başarılı olması için
engel tanımayacaktır. Fakat o makinenin içinde hâlâ adalet için savaşan bir
insan vardır.
SAYFAYI BÜTÜN OLARAK GÖRMEK İÇİN TIKLAYIN!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder