Kürt sinemasını yapanlar, Min Dit, Güzelliğin On’Par Etmez gibi ister yabancı sermaye ile işbirliği sonucu yapıyor olsun, ister İki Dil Bir Bavul, Babamın Sesi vb. gibi yerli sermaye ile yapılıyor olsun, “Kürt Sineması” ismiyle tescil edilmek isteniyor. Onun kazanç hanesine yazılıyor. Üstelik bu filmlerin gerçek amaçları ve söyledikleri çok tutarlı: “Biz başka bir ırkız, başka bir milletiz, başka bir kültürümüz var, başka biçimde yoğurt yeriz; başka bir devlet veya bölge kurmak istiyoruz ve yoğurdu istediğimiz biçimde yemek istiyoruz”, diyorlar…
Dağ filminden yüceltilen, fedakar asker Jin gibi filmlerde aşağılanıyor! |
Bunun karşısında, konformist Kürtler ve lümpen Türkler için aynı şeyi söylemek mümkün değildir. Sözde Türkleşmiş, Kürtler/Kürtçüler, yaptıkları filmlerde Cumhuriyet’in kuruluşundan bu güne kadar yaşanan pek çok yol kazalarını mesela Adalet Ağaoğlu üslubu ile eleştirmek isterken komik oluyorlar. Bu tür konformistleri her bakımdan tutarsız buluyorum.
Lümpen Türklere gelince… Edebiyattan sinemaya her alanda pek çok örneği bulunan bu tip, fikri gelişmesini tamamlayamamış ama buna rağmen sözde gerçekçi/vicdanlı/ahlaklı bir sanata angaje olmuş numaraları içinde film yapıyorlar. Namaz kılmasını, abdest almasını ve Kur’an okumasını bilmedikleri, mümin bir Müslüman’ın elini sıkmadıkları halde hayatını beş vakit olarak düzenleyen insanlarımız hakkında film yapıyorlar. Olmadı mistik film diyerek saçma sapan ve intihallerle dolu abuklukları resmetmeye de utanmıyorlar. Bu gibi zırvaları halka yutturan lümpen Türk yönetmenler ne Türk gibi, ne etnik milliyetçi Kürt gibi yoğurt yiyebiliyor. Mesela Dağ filmini cesurluğu ve dürüstlüğü lümpen Türkler yönetmenlerde yoktur. Ne İsa’ya ne Musa’ya yar olabiliyorlar.
Uçakların bir ormana Agent Orange püskürtmesi ve sonrası. |
Filmlerindeki tipler, militan mı, maymun mu anlayamıyoruz. (Çektiği her filmde ağaçlara bir kedi çevikliği ile çıkıverip duran tiplerin eylemlerinin ne anlama geldiğini hala anlayabilmiş değilim.) Diğer yandan sanki ordumuz, Amerika’nın Vietnam’da kullandığı Agent Orange* gibi kimyasallar kullanmış gösterme hamakatına de düşebiliyorlar. Filmlerinin pek çoğu şuradan buradan esinlenme, hatta sahne sahne kopya edilerek çekiliyor (Mesela 1967 yılında Robert
Bresson'ın yönettiği bir Fransız filmi Mouchette'ten tırtıklama gibi)... Pek çok defa kullanılmış klişe türükleri, mecazları kullanmaya utanmıyorlar: bindiğin dalı kesiyorsun (bombalıyorsun) gibi…
T. C. Orman Bakanlığı verilerine göre orman alanları. |
Sözün özü: Türkiye’de sinema bir yandan mikro ırkçı/milliyetçi bir dünya görüşüne hizmet ediyor diğer yandan da konformist ve lümpenler elinde acınacak hallere düşüyor. Üstelik bu tür acınası yapımları alkışlayan cahillerin sayısı gün geçtikçe azalmadığı gibi şamataları daha çok duyuluyor…
*(ABD ordusu tarafından Vietnam Savaşı'nda kullanılmış bir herbisit ve yaprak dökücüdür. Kimyasal adı 2,4,5-trikloro fenoksi asetik asit 'tir. Bak: Vikipedia)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder