SAYFALAR

30 Mart 2012 Cuma

“Emek Sineması Yıkılmalı!” mı?

Doğulu bir bilge, “Bu dünyanın kâşanesi kum üzere kurulmuştur... Gün akşamlıdır devletlim! İşte geldik gidiyoruz…” mecazıyla bizlere çok önemli şeyler hatırlatır… Birincisi yaşadığımız dünyada, yani insanoğlunun idrak sınırları içindeki âlemde, her şey gelip geçicidir. Er veya geç yok olmaya veya dönüşmeye mahkûmdur.  Gün akşamlıdır derken hayatın çok kısa olduğunu ifade eder. Ölmek üzere olan 100 yaşında bir insan bile son nefesini verirken muhtemelen aklından. “Daha dün doğmuştuk, ne çabuk bitti hayat” diye geçirir… “İşte geldik gidiyoruz” bu bağlamda, "yum gözünü, aç gözünü” masalsı söyleyişinin farklı bir edebi ifadesinden başka nedir?

Hayat insan için çok kısa. Zaman acımasız. Her şey zaman denen bu değirmende öğütülüp dönüştürülüyor. Hiçbir şey ilk günkü gibi kalmıyor, sonsuza kadar aynı formu muhafaza edemiyor. İnsanlar değişiyor, gelip gidiyor, tarih, uygarlık ve elbette şehirler değişiyor… Batı Avrupa şehirleri bugün mimari miras olarak birer müzeyi andırıyor. Sanki Orta Çağ eşyada dondurulmuş gibi ama sonunda mutlaka onların zamanı da gelecek!  

Gerçek bu kadar acımasız olduğu için, muhtemelen insanoğlu doğduğu andan itibaren her şeyin aynı kalmasını ister. Bir bebek ile birkaç saat geçirdikten sonra ondan ayrılmaya kalkın, nasıl basar çığlığı… Çünkü onun algısı ve idraki her şeyin kendisinin bir devamı olduğu yönündedir. Giden, kendisinden kopan bir şeye tahammül edemez. Bir kenara bıraktığı oyuncağını bile alamazsınız! O oyuncak orada durmalıdır.

Çocukluğumda, ilk gençlik yıllarında hemen hemen aynı duyguları yaşadım. Babası tayin olup giden arkadaşlarımın sınıftaki yerlerine bakarak çokça hüzünlendim. Onları andım. Sevgiyle yâd ettim. Hatta bazen onların yokluğuna dayanamayıp ağladığım bile oldu…

Yazları komşularımızdan birinin evinin bahçesinde kaçak film izlediğimiz bir yazlık sinema vardı. Kapandığında içim cız etmişti. Bazı yaz akşamları arkadaşlar toplanır gider ve sanki film oynuyormuş gibi balkona dizilip sinemaya bakardık… Yağmur sularının birikmiş tozları da akıtmasıyla perde yol yol kararmıştı. Sandalyelerini dizilişi bozulmuş, gazoz kasaları ve şişeleri sağa sola saçılı dururdu. Sonbahardan kalma yapraklar, havada uçuşup sinemanın içine doluşan gazete ve diğer hafifi çöp parçaları, mesela plastik ambalajlar rüzgâr estikçe kötü bir hışırtı çıkartarak sağa sola savrulurdu... Bazen üst katların lambaları yandığında ağaçların gölgeleri anlamsız bir biçimde yol yol kirlenmiş perdeye düşerek anlamsız görüntüler oluştururdu.

İşte o yıllarda ta içimden gırtlağıma doğru yükselen sıkıntının bir büyük bilge tarafından kelimeleştirilerek dışa vurulduğunu bilmediğim için olacak ağlamaklı olurdum. Duyguyu sanatkârane biçimde dışa vurmak da insanın ruhunu dinlendiren, yorgunluğu alan bir şeydir çünkü… Keşke o zaman bilseydim bilgelerin sözlerini…

Yıllar sonra İstanbul’da yaşamaya başladığımda Türkiye’de artık yazlık salon kalmamıştı ama işte onun yerini alacak başka bir salon vardı: Emek. Uzun yıllar bu salonda pek çok film izledim. Arkadaşlarımla, sevgilimle, eşimle… İnsanları ağlatan, güldüren, provoke eden ne çok film seyrettik… Ama hiç aklımıza gelmezdi bu salonun terk edileceği, mimari dönüşüm için kâğıt üzerinde bir tasarıma döndürüleceği…

Sözü uzatmadan söyleyecek olursam, Kamer İnşaat CEO’su Levent Eyüboğlu’nun bugün yapacağı toplantıda söyleyeceği her söz, her teminat kuşkuyla karşılanacaktır. Çünkü Eyüboğlu’nun, Emek sinemasında hatıra biriktiren binlerce insanın her birinin içine girebilmesi ve onları ikna edebilmesi mümkün mü? Sadece nostalji, sevgi, yaşanmışlık gibi beşeri duygular ile değil ön yargılarla da mücadele etmek zorundadır…

Son söz: Sayın Eyüboğlu, isterseniz granitten, çelikten, elmastan binalar yapın ama şunu unutmayın: “Bu dünyanın kâşanesi kum üzerine kurulmuştur… Gün akşamlıdır devletlim, işte geldik işte gidiyoruz…” Hayatın döngüsünü en veciz biçimde anlatan bu sözlerin işaret ettiği yok oluş ve/veya dönüşümden sizler de yaptıracağınız bina da muaf değildir…


****
Emek eylemi sırasında Emek'e verdiğim değeri anlattığım röportaj...


http://www.youtube.com/watch?v=OAFAe83TAOM

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder