SAYFALAR

14 Ekim 2011 Cuma

Festival Jürilerine "Görülmüştür: Sanat Eseri Değildir" Kaşesi Verilmeli

Altın Portakal’a Ağıt isimli yazım hakkında bir yorum gönderen “Mırmır” takma adlı bir okuyucu, “Nar’la aynı günde izlediğimiz Zenne ve Yürüyüş hakkında da bir yorum yapar mısınız?” diye sormuş. Tabii yaparım. Yürüyüş, PKK ve Kürt milliyetçiliği ekseninde ve muhtemelen dış yardım alarak minimalist tarzda çekilmiş bir film. Daha önce Altın Portakal için yarışan Min Dit gibi Türkçe konuşan tüm insanların (hatta çocukları evden atan Kürt ev sahibi bile onları kovarken her nedense zalimliğini Kürtçe değil Türkçe kelimelerle dışa vuruyordu!) kötücül, Kürtçe konuşanların ise silme mazlum olduğu filmin bir başka versiyonu ile karşı karşıyayız. Daha, Ana Dil ile anne dili ayrımını, ayırt edememiş, dünya ve Türkiye’nin sorunlarına etnik bir ırkçılığın dayattığı ön yargı ile bakan bu tür filmlerin değil ödül alması, festivallere sokulmaması gerekiyor. Üstelik geçmişten bugüne pek çok yetişkin, çocuk veya bebek demeden her tür sivili katleden Kürt eylemcilerin filmde çocuğu ile yakaladıkları askeri öldürmemeleri insan katillerine masumiyet atfetmekti ki… Filmin zıvanalarından birinin çıktığı sahnelerden biri oydu. 

Zenne filmi benzerleri Modern Avrupa sineması ve Hollywood’un pek çok defa çektiği ve bazıları gişe rekorları kıran bir tür. Pembe bir anarşizm içeren; insanlığın militarizmden, ölümlerden, yanlış yorumlanan din ve dindarlığın yarattığı gizli zulümden kurtulmasının tek çaresini “ibnelik”miş gibi gösteren bu bakımından sakat ve hatta kimi yerlerinde alaylık bir film! Homofobim olduğunu iddia eden bir eşcinsel tanıdığa, “Homosuna göre değişir” cevabını vermiştim. Yazdıklarımın homofobi içerdiğini iddia edeceklere ilan olunur.
Zenne’de Türk insanının en çok etkilendiği müzik makamları, son sıralarda çok moda olan klarnet sesiyle hem de bağırtıla bağırtıla veriliyor. Urfalı dindar anne zalim bir kadın olarak gösterilirken, İzmirli laik anne Türk Kürt demeden bütün çocukları bağrına basan salya sümük ağlayarak ve sarılarak sevgisini dışavuran bir kadın olarak öne çıkartılıyor… İç savaş yaşayan veya Amerikan işgali altındaki sorunlu Müslüman ülkelere silah satan devletlerin uygar vatandaşlarının kurtarıcı rollerle arzı endam ettiği Zenne’de Türk askeri doktorlarının, şehit olmuş bir komutanın efemine ama eşcinsel olmayan çocuğuna, “Biz sana ibneliğin ne olduğunu gösteririz!” diyerek iri yarı bir askerle özel bir odaya alınması ise kaba propagandanın en kabası olarak öne çıkıyor.
Sözün kısası şu Mırmır kardeş: Altın Portakal’a Ağıt devam ederken, Türk Sineması’na Ağıt hiç bitmeyecek… Seyrettiğim Zenne ve Yürüyüş gibi filmlerdeki ideolojik tutum, üçüncü şahıslarda ideolojik tepkiler uyandırmayı başararak "Görülmüştür: Sanat Eseri Değildir” kaşesini yemeyi hak ediyor.

Bu tür filmlerin bana göre 12 Eylül’den önce sağcı ve solcu gençlerin sokaklarda dağıttıkları bildirilerden farkı yok! Hayat nasıl bir espriye feda edilemeyecek kadar kutsal ve yaşanılası bir armağan ise sanat da kaba ideolojik genellemeler ile kirletilmeyecek kadar kutsaldır!


1 yorum:

  1. Yazınızı çok beğendim Coşkun Bey..

    Nurgül Çimen Tekin
    (Twitter : @ncimen )

    YanıtlaSil