SAYFALAR

30 Temmuz 2011 Cumartesi

ANTALYA ALTIN PORTAKAL FİLM FESTİVALİ DENİNCE İÇİM ISINIR!


Gazeteciliğimin ilk yıllarında Altın Portakal’ı izlemeye gönderilmiştim. Tabii o vakitler Antalya bir başkaydı, küçüktü, Antalyalıları’ın çoğunlukta olduğu bir şehirdi; deniz kenarındaydı ama Anadolu’ydu! O yıllarda neredeyse bütün etkinlikler Cumhuriyet Meydanı’nda yapılıyordu ve Tercüman Gazetesi’nin bürosu etkinliklerin yapıldığı alanın hemen yanı başındaydı… Fakat her ne hikmetse şehre 40-50 kilometre uzaklıkta, Özaliz dönemi kapitalistlerinden bir işadamının yaptırdığı beş yıldızlı bir otele yerleştirilmiştik. Topu topu 50 bin lira (o günün elli bin lirası) tahsisat almıştım ve bu miktarı nasıl harcayabileceğimi bilmiyordum! Yani yetiştirebilecek miydim yoksa Antalya’da mahsur mu kalacaktım? Endişe sebebimin, o günkü patronum rahmetli Kemal Ilıcak’ın nasıl bir insan olduğunu bilmememden kaynaklandığını şimdi biliyorum ve gülümsüyorum. Nitekim Bulvar gazetesi görevlisi üç arkadaş festivali izlemeye gelmiş ve 300 bin lira tahsisat almışlar… Varın siz hesap edin.

Her neyse ben Antalya’yı o 22 Ekim günü sevdim! Sımsıcak ve nemli bir gündü. Elimde “Canon” marka “ftb” model ve “1:1.4” objektifli bir makine vardı. Yani geniş açım olmadığı için insanların epeyce uzağında durmak zorundaydım. Kortejin sonu başı belli değildi. Neredeyse bütün Yeşilçam oradaydı… 1986 yılı festivalini makinemin objektifi yüzünden önce hep uzaktan izlemek zorunda kaldım. Bu da bana şenliği tüm yanlarıyla algılamamı sağlıyordu ama ayrıntıları kaçırmama sebep oluyordu. Sonradan çok fazla fotoğraf çekmeme gerekmediğini anladım. O zamanlar Antalya muhabirimiz olan Mevlüt Yeni, bunu bizim için hallediyordu!

Festivalin o yılki konukları kimler miydi? Ödül alanlarını sayayım: Atıf Yılmaz, Şerif Gören, eski gazeteci yeni yönetmen Yavuz Turgul, kameraman Aytekin Çakmakçı, gedikli ödül avcısı Atilla Özdemiroğlu, naylon kadınları bir kenara atıp etiyli buduyla beyaz perdenin ortasına düşen oyuncu Müjde Ar, ağır abi Kadir İnanır, daha o zaman çok iyi bir karakter oyuncusu olacağını belli eden Füsun Demirel, benim için hep Haceli olarak kalan Erdal Özyağcılar ve sonradan çok iyi arkadaş olduğumuz Nisan Akman ve daha kimler, kimler...

Saydığım üç beş isme bakmayın. Festivale o kadar büyük bir katılım vardı ki, 300 küsur kişilik uçakta yapılan kötü espri şuydu: “Bu uçak düşerse Yeşilçam’da sinemacı / oyuncu enflasyonu başlar.”

Kortejden sonraki günler daha da şenlikliydi. Müjde Ar’ın muziplik yapıp Kadir İnanır’ın Altın Portakal heykelciliğini çalarak sonra da ortalığın karışmak için, “Haydi heykelciklerimizle hep beraber fotoğraf çektirelim” muhabbetine girmesi, Kadir Abi’nin heykelciğini bulamayınca ortalığı vaveylaya vermesi, daha sonra Müjde ile aralarında bir kırgınlık yaşanması… Bunlar masal mıydı yoksa hepsi haber olsun diye uydurulmuş komplolar mıydı?


Müjde Ar ve Kadir İnanır bir önceki festivalde ödül alamamışlar ve basında haklarında bu tür yorumlu haberler yayınlanmıştı. Ama bir yıl sonra ödülü onlar almıştı. 

1986’da tüm oyuncular ve gazeteciler aynı otelde kalıyorduk. Benim ve oda arkadaşım (…’nın) oda komşumuz Müjde Ar’dı! Müjde Ar, uzun oyunculuk hayatının en önemli görevlerinden birine, Türkiye’nin en önemli festivalinin jüri başkanı oldu... Kadere bakın ki bu sefer ben de, festivale gazeteci olarak değil, “Gazete Sayfalarındaki Türk Sineması ve Altın Portakal” sergisini hazırlayan bir festival etkinliği üreticisi olarak katılıyorum. Merak ediyorum, bu sefer de Müjde Hanım ile aynı oteli paylaşacak mıyız? Yine muziplikler yapacak yine ortalığı karıştıracak mı? Belki bu defa “Büyük Jüri Başkanı” olarak “ağır ol molla desinler” mi takılacaktır…
Hiç belli olmaz!

1900’lü yıllardan başlayarak kütüphanelerde bulduğum gazete sayfalarını karıştırarak sinema tarihi için malzeme toplarken gördüm ki, Türk sinemasının ve tabii onun en önemli festivali Altın Portakal’ın önü arkası, yanı yönü sürprize açıktır. Ne olacağını kimse kestiremez. Bu bakımdan her Antalya Altın Portakal Film Festivali benim için aynı şehirde yaşanan yepyeni ve içinde ne geçeceği belli olmayan bir ‘rüya/film’dir.

Bundan birkaç dönem önceki Festival Sanat Yönetmeni arkadaşa verdiğim projede belirttiğim gibi bu ‘rüya/film’i ilk başladığı tarihten itibaren animasyonlarla hayata geçirelim. Fakat o arkadaş bu teklifimin ne manaya geldiğini ya algılayamadı veya zaman darlığından es geçti.

Antalya Altın Portakal Film Festivalleri geleneksel ritüelleri vs. yüzünden bir birini tekrarlayan sıkıcı bir etkinlik gibi takdim edilse bile inanın öyle değil. Bu yüzden ne Antalyalılar, ne Portakal ekibi bir komplekse düşmeli. Festivalin iç ritmi ve her yıl olup biten değişik olayların hepsi ayrı bir rüyanın parçaları… Bunun kanıtı bu yıl yine Antalya’da açacağım “Gazete Sayfalarındaki Türk Sineması ve Altın Portakal -2 Sergisi”ndedir.

Hepinizi sergime bekliyorum…

Alt Yazı: 48. Uluslararası Antalya Altın Portakal Film Festivali hakkında detaylı haberler www.coskuncokyigit.com ve www.kilimfilim.com sitelerimden izlenebilir…

Bu yazı, (29.07.2011) tarihli TGC Bizim Gazete'de yayınlanmıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder