Seyfi Teoman’ın yönettiği ve İlker Aksum, Fatih Al, Güneş Sayın ile Taner Birsel’in oynadığı Bizim Büyük Çaresizliğimiz doğrusunu söylemek gerekirse değişik ve dikkatle izlenebilen bir çalışma. Barış Bıçakçı’nın romanından yola çıkarak serbest bir uyarlama yapan ve “Sinema hayata benzememeli” ilkesini benimseyen yönetmen, romana ve hayata hangi mesafede durmuş, eseri okumadığım için bilemiyorum.
İzlediğim ve anladığım kadarı ile Seyfi Teoman’ın sineması hayattan hiç de uzak durmuyor: hayatın “ana damarı” diyebileceğimiz, birbirinin üstüne yığılan, ayağına basan, ezip geçen, yiyip içen, vur patlasın çal oynasın hınzırca yaşayan insan kalabalığının kenarında kalan üç insanı tasvir ediyor...
Acil kapsında, cenaze evinde, iki dosta emanet edilen bir genç kız duyarlığında veya toplum için sol yumruklarını havaya kaldırıp masum kızları kullandıktan sonra bir kenara atan fırsatçıların perdeye yansıtıldığı anlar hayatın kendisi olmuyor mu? Bütün ailesini yitirdikten sonra "tanımadığı" iki adamla iki yıl geçiren bir genç kızın hayata dair tecrübeleri nasıl oluyor da hayata benzemiyor? Geçkin ama yaratılıştan iyi karakterli delikanlıların sümüklerini çekerek gencecik bir kıza aşık olduklarını birbirlerine itiraf etmeleri hayat değilse nedir?
Neyse…
Şunu söylemeliyim ki, Bizim Büyük Çaresizliğimiz, adının insan tahayyülünde yarattığı gibi bir film değil. Kendi halinde halim selim ve insanın içine, derinlerine inmeye çalışan, daha çok “bizim büyük yalnızlığımız” diye tarif edilebilecek, belki Peyami Safa romanlarında rastlayabileceğimiz biraz geç kalmış iki karakterin öyküsü. Ama iyi anlatılmış bir öykü. Evet katılıyorum, "insanımızın arabeske düşmeden" de anlatılabileceğine dair bir film hatta!
Diğer yandan oyuncuların bu düşük frekanslı filmde gösterdikleri yalın performansların filme büyük katkı sağladığını söylemeden geçmemeli. İlker başta olmak üzere üç oyuncu da üstlerine düşeni layıkıyla yerine getiriyorlar.
Filmin öyküsü şöyle: lise yıllarından beri yakın arkadaş olan, 30’lu yaşların sonundaki iki adamın, Ender ve Çetin’in dostluğunu konu alıyor. Uzun yıllar hayatları farklı yönlere giden iki yakın arkadaş, Çetin’in yıllar sonra Ankara’ya dönmesiyle çocukluk hayallerini gerçekleştirir ve aynı evde yaşamaya başlarlar. Tam birlikte yeni bir hayat kurmuşlarken, yurtdışında yaşayan arkadaşları Fikret Türkiye’de tatildeyken bir trafik kazası geçirir ve annesiyle babasını kaybeder. Almanya’ya geri dönmesi gereken Fikret, Ender ve Çetin’den, Ankara’da üniversite öğrencisi olan kız kardeşi Nihal’in okulunu bitirene kadar, yani iki yıl boyunca, onlarla kalmasını ister.
Birlikte yaşama hayalleri tam gerçekleşmişken üçüncü birinin eve gelmiş olması ilk başlarda Ender ve Çetin’i rahatsız eder. Ölümlerin travmasını atlatamayan Nihal de onlarla iletişim kurmak istemez, ama zamanla birbirlerine alışırlar. Aralarında ev merkezli üçlü bir yakınlık oluşur; beraber vakit geçirmeye ve bundan hoşlanmaya başlarlar. Bir süre sonra kaçınılmaz olan gerçekleşir; Ender ve Çetin, birbirlerinden habersiz bir şekilde Nihal’e âşık olurlar. Bu ortak aşklarını fark etmeleri, Ender ve Çetin’i birbirinden uzaklaştırmayacak, tersine onların dostluğunda yeni bir sayfa açacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder