Hollywood, mali krizlerini atlatmanın yollarını her zamanki gibi intihal ve yalan üretmekte buluyor. Bilgisayar oyunlarından fırlamış –Cüneyt Arkın filmlerine rahmet okutacak- aksiyonlar, Asyalı öldürmekten zevk alan ırkçı ajanlar, iki erkek arasında tercih şaşkını olmuş buluğ çağında ağlak suratlı kızlar… Geçen gün gösterime giren, serisinin üçüncü filmi, Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma (The Twilight Saga: Eclipse) vampir ile kurt adam arkadaşının, kendisine olan aşkını sonuna kadar zorlayan ağlak suratlı Bella’nın bir türlü tercih yapamaması üzerine sakız gibi uzuyor. Tam 2 saat 1 dakikalık film, hem vampir arkadaşı Edward, hem de kurt adam arkadaşı Jakob tarafından ikaz edilen Bella’nın, diğer etkileri de görmezden gelerek, “Bana ne bana ne ben illa da vampir olacağım. Lütfen ısır beni, n’olur, n’olur ısır beni…” yalvarması ile geçiyor. Abartmıyorum: filmin ana izleği bu minvaldedir…
Gerçekte aklı başında genç bir kızın dahi asla tahammül edemeyeceği bu aptal sahneler boyunca serinin üçüncü filminde, vampir delikanlımız, sevgilisi Bella’nın yanında ışıyor ki, ilk filmde bu ışıma efektini hangi filmden çaldığını anlatmıştım. Tekrar vereyim: “Catherine Hardwicke’in Yönettiği Alacakaranlık, (Twilight) beğendiğim Kan ve Çikolata’ya (Blood and Chocolate / Yön: Katja von Garnier, 2007 ABD) benziyor sandım ama hayır! Alacakaranlık yeni yetme kızlar ve delikanlıların paralarını transfer etmek için şuradan buradan “tırtıklanmış” bir öykü. Makyaj hırsızlığının ayyuka çıktığı bir başka film görmedim desem yeridir. Filmdeki iyi vampirimiz insan sevgilisini dağların tepesine çıkartır. Çünkü bulundukları kasabada güneş hiç mi hiç görünememektedir. Zirveye vardıklarında vampir oğlancağızın teni altın tozu serpmiş gibi ışıldamaya başlar… Kendi kendime dedim ki; bu makyajı bir yerden hatırlıyorum! Gece rüyamda görmez miyim filmi? Robert De Niro ve Michelle Peeieffer’lı Stardust (Yön: Matthew Vaughn, 2007 ABD). Burada yıldızlardan gelen, Yvaine (Claire Danes) isimli bir kızcağız vardı. Mutlu olduğunda yüzü, teni, saçları ışıl ışıl parlıyordu… İsteyen bu iki filmdeki Yvaine’ın ışıma sahneleri ile Alacakaranlık’ın vampiri Edward’ın (Robert Pattinson) ışımalarını karşılaştırabilir.” (16 Ocak 2009, Bizim Gazete)
Üçüncü filmde de aynı ışıma efekti kullanılmıştır ki, ayıptır ayıp!
Alacakaranlık Efsanesi: Tutulma’da, bir başka ayıba daha imza atılıyor. İlk Alacakaranlık eleştirimde yazdığım gibi Kan ve Çikolata filminden bu defa insan halinden kurt adama dönüşme efekti aynen alınmış…
Kan ve Çikolatı’yı izleyenler hatırlar. Buradaki Kurt adamlar/kadınlar, normal bir hayat sürerler ve ava çıktıklarında hızla koşarken birden ışık içinde kurda dönüşürler. Bu dönüşüm neredeyse Oğuz Kağan efsanesindeki ışık içinde Oğuz’a görünen Gök Yeleli Kurt figürünü hatırlatır. Oğuz Kağan Efsanesi’nin o bölümünü hatırlayalım: "... oğuz kağanunğ kurıkanığa künetg bir çaruk kirti, ol çarukdun kök dülüklüğ kök calluğ bedik bir irkek böri çıktı... oşul böri oğuz kağanğa söz dirip dudud irdi. dakı dedi kim: ay ay oğuz urum üstigesen adlar bola”. Bugünkü Türkçe ile şöyle: “Oğuz Kağan'ın çadırına güneşle birlikte bir ışık girdi. O ışıktan mavi tüylü, mavi yeleli büyük bir erkek kurt çıktı. Bu kurt, Oğuz Kağan ile söyleşmeye başladı. Ey Oğuz, Rum (Doğu Rom’a) üstüne yürümek istiyorsun, önünde yürüyen ben olacağım”. (Sencer Divitçioğlu, Orta Asya Türk İmparatorluğu. S:33)
Avrupa efsanelerine giren bu Kurt Adam figürünün kökeni Asyatik (büyük bir ihtimalle de Hunlar, Macarlar gibi Türk soylu) insanlardır. Nitekim Kan ve Çikolata’daki bir sahneyi şöyle dile getirmiştim: “Filmin kahramanlarından dişi kurdumuz (yani Asena) Vivian Gandillon, Bükreş’te eski sanat eserlerini ve şekil değiştirenler olarak geçen insan bedeninden kurt bedenine dönüşme gücüne sahip insanları “loup garoux” inceleyen sanatçı Aiden Galvin’i, Macar Beyleri tarafından kurulan Bükreş Kalesi’nin kurt heykelleriyle dolu terasına götürür ve ona şöyle der: “Burayı atalarımız soylu Macar Beyleri kurdular. Onlar da kurt soyundan geliyorlardı!”
...
...
Alacakaranlık, her ne kadar yeniyetme bir kızın aşk üçgeni kıskacındaki sıkışmışlığı ile teenage seyirciyi çekiyorsa da, kof içeriğini doldurmak için önüne gelen filmden tema ve görsel malzeme çalmayı mubah gören zavallı bir film. Hiçbir yaratıcı gayret yok. Hiçbir şeyi doğru dürüst anlatmıyor. Avrupa ve Asya efsanelerini alıp yine Amerikanlılaştırıyor. Yani yalan üretmeye devam ediyor.
Son söz: Biri bu Hollywood’un, yalan ve dolar üzerine kurulu sömürü düzenine dur diyemeyecek mi? Paraları bir yana bırakın, çocuklarımızın ruhunu çalıyor haberiniz olsun…
The Twilight Saga: Eclipse (Alackaranlık...) filmini izledim bugün. Adını blogumda vereceğim bir filmden aşırma var hem de alenen.
5:37 PM Jun 28th via web
Ağlak bir kızın, İng. söyleyişiyle vempâyr sevgilisi var biliyorsunuz. Bir de Kızılderili Jakop (Türkçe söyleyişi Yakup) arkadaşı da var :))
5:39 PM Jun 28th via web
Kız ağzını gözünü yamultup, ağlak ağlak durarak iki oğlanın arasında mekik dokuyor. Vempâyr olucam bana ne bana ne diyor 2 saat boyunca...
5:41 PM Jun 28th via web
Bu vampirlerin atası bildiğiniz gibi Vlad Drakul'dur. Büyük Osmanlı tarihçisi Aşıkpaşazâde herifi itin p.suna sokup sokup çıkarır...
5:45 PM Jun 28th via web
Meğer Amerikaya'da göç etmişler! Allah belanızı versin Avrupalı fukaralarının kanı yetmedi 120 kiloluk ABD'li fakirleri de mi emeceksiniz:))
Mon Jun 28 2010 17:46:26 (GTB Yaz Saati) via web
Neyse arkadaşlar spoil yapmayayım! Film gösterime girdiğinde nasıl dalga geçeceğim, nasıl hırsızlıklarını açıklayacağım bilin diye yazdım..
Mon Jun 28 2010 17:48:54 (GTB Yaz Saati) via web
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder